Ülkemizde umursanmayan bir kitle var. Gençlik adını taşır bu toplum kesimi.

Biz de geçtik o yollardan diyerek hiç kimse gençliği içindeki durumu aşağılamasın.

Yaşları 14 ile 24 arasında değişen bu kesim için tutarlı hiçbir araştırma yapılmaz bu ülkede.

1985’te düzenlenen Birinci Gençlik Şurası da olduğu gibi kaldı.

İlgililer baktılar ki gençlik söz dinlemiyor!

Baktılar ki gençlik hiçbir biçimde onların kulu kölesi olmuyor.

Bu yüzden başka başka yollar denenerek, kimi gençlik kesimi kullanılmaya başlandı.

Biliyoruz ki bugün içinde bulunduğumuz seçim sürecinde kimi işler yine gençlere yıkıldı.

Kimi partilerin Molotof-kokteylli çirkin eylemlerin de onlar kullanılır.

Anlaşılan o ki baskı gruplarını perde arkasından yönetenler gençleri öne sürüyor yine.

Yasalara göre de onlar gençtir çocuktur daha: Yakalanırlar, sorgulanırlar, bırakılırlar.

Oysa gelişen ayrılıkçılık tohumları değil yıldan yıla, artık günden güne yaygınlaşıyor.

Bu gidişin sonu ya o kesimi yitirmek ya da mutsuz ve kinci aileleri kamçılamaktır.

Siyasi istikbal peşinde koşan toprak ağaları ile gizli yandaşları gençliği kullanıyor bu açık.

Anladım ki bizi Ermeni yurttaşlarımızdan silahlarla ayırmış olanlar, çok daha sinsi şimdi.

Silahlı Siyaset (SS) adını verdiğim bir süreç içerisinde çok yönlü bir saldırı altındayız.

Görülen o ki ayrılıkçılık eylemlerini yönetenler, olanca kinleri ile kan peşinde koşuyor.

Bu koşunun adı da kendinden menkul demokratik yaftalı bir arayış olsa gerek.

1986’da Almanya’da gözlemlediğim seçimlere ulaşabilmemiz için (99) yıl beklemek şart.

Silahlı siyaset kadar, süregelen atışmalı siyaset de artık kabak tadı vermeye başladı.

Utanç verici bu gidişe son vermek için her işi bırakarak çalışmak çabalamak gerek.

Dindaşlık, akrabalık ve yurttaşlık adına o utanmazları azarlayacak kimse yok mu bu ülkede?

Öğrenciliğimde önce yurtta eylemsiz olarak, sonra da evde kitaplarımla yakalanmıştım.

O günlerde olduğu gibi bugün de anlıyorum ki kimileri karanlık işlerine kılıf arıyor.

Osmanlı deyişi ile idare-i maslahat yapmaktan usanmıyor yöneticiler.

Bu yüzden de çoğu işlerin ne kadar çok yönlü olduğunu, ortalığın bulandırıldığını biliriz.

Bizde siyaset niçin küfürlere ve silahlara dayalı olarak var olmaya çalışıyor?

Bizde neden sürekli birilerine çamur atma ve topraklı, paralı bir vurgun siyaseti güdülür?

Normal piyasada % 100 kârla yirmiye yapılacak kimi işler nasıl olur da elliye yapılır?

Dönen paralarda benim kadar tüyü bitmemiş yetimler ile gençlerin de payı y o k mudur?

Oysa bu eğilimler geçmişimizde ya Cahiliye ya Fetret ya da Çöküş devri olarak açıklanır.

Üretmeden kazanmayı, her türlü şaklabanlığı, ikiyüzlülüğü geçerli kılmak istiyor siyaset.

Dokunulmazlar arasında son aylarda da alabildiğine bir hesaplama yarışı başladı yine.

Neden alın terinin kutsallığı ile ortaya bir iş koymuş olmanın mutluluğu esirgenmek istenir?

Üç yüz yıldan bu yana yaşamakta olduğumuz Batılılaşma süreci bizi çok yönlü kemiriyor.

Değerlerimiz dumura uğratılıyor, karşılıklı ilişkilerimiz soğuk.

Kazanmak için her türlü y o l mübah kılınmak isteniyor yüzyıllardır.

Ne bu gidişe ne değerlerin aşınmasına ne de demokrasi için bağımlılığa d u r diyen yok.

Batılıların dayattığı kimi yasalara bağlanmak açmazımızı nasıl açıklarız gençlere?

Anlaşılan o ki Osmanlı’ya her türlü sömürüyü dayatan Batı yolu kimilerini mest ediyor.

Bana göre Türkiye bu gibi kimi yansımaları ile ne demokratikleşebilir ne de mutlu olur.

Kendilerine nice umutlar bağlanan gençlik de günden güne sinir küpü olmak yolundadır.

İçinde pişirildiği ezberci eğitim, onda gerekli davranış değişikliklerini vermekten uzak.

Aile içi iletişimleri ise çeşitli yoksunluklar yüzünden kopuk.

Okul ortamı bütünleştirici değil ayrıştırıcı bir yapı gösteriyor.

Dini bilgiler ile cinsel bilgiler ne doyurucu ne de bilinçlendirici özellikler taşıyor.

Tarih bilinci ile dil bilinci yanında ne demokrasi ne de hak hukuk ahlakı veriliyor onlara.

Sürüklenilen kurslar da sınavlar da nice çıkar ilişkileri ile yandaşlık yüzünden güveni değil.

Genç olduğu için büyüklerince horlandığı için isyanları oynayan bizim gençliğimiz değil mi?

Hatası ve sevapları ile baş tacı edilmeyen, cep harçlığı yetmeyen gençlik çok gergin bugün.

İşte bu gençlik ya iş başında ya da bir iş için bir yerlere gittiğinde sürekli eleştiriliyor.

Çalışma ahlakı yanında sevgi, saygı, hoşgörü ve güzel öğütlerin olmadığı yerde gençlik uçar.

Biz de oturur kendi kendimizi yeriz: Beni dinlemedi, anasını dinlemedi diye dövünür dururuz.

Oysa suç ne onun ne anne babanın ne de okulundur.

Unutulan ve yeri geldiğinde en ucuz ücretle ya da en onulmaz işler için kullanılan gençlik suçun da baskının da en önemli unsurları olarak çıkar karşımıza.

Rahmetli Tarık BUĞRA Gençliğim Eyvah adlı unutturulmaya çalışılan bir roman yazmıştı.

Acı da olsa: İyi seyirler hepimize.

Ömer F. YILMAZ