DİLLERDE ADIN
AĞAÇLARIN BOYUNU AŞMAZDI KERPİÇ YAPILARIN
Eski adı Cebel-i Bereket olan Osmaniye'miz bir zamanlar Çukurova'da "Yeşil Osmaniye" nâmıyla meşhurdu. Usta fotoğrafçı Hakkı Coral'ın arşivinden alınmış aşağıdaki fotoğrafta görüldüğü gibi yemyeşildi.
Her tarafta çeşit çeşit ağaçlar... Uzun uzun kavaklar... Kavaklarda siyah, sarı üzümler.. Bahçelerde türlü türlü meyveler... Çiçekleri açtığında, kokuları bütün şehri kaplayan portakallar, limonlar, mandalinalar... Çarşı kaldırımlarını süsleyen akasyalar... Çınarlar, çamlar... Yazın serin, kışın sıcak kerpiç evler, ahşap konaklar... Ağaçların boyunu aşmazdı hiçbir yapı...
Osmaniye'mizin kurtuluş gününün simgesi olan Yediocak İlkokulu tek kat iken çekilmiş bu fotoğraf, bir zamanların "Yeşil Osmaniye"sini
çok güzel anlatıyor.
Fotoğrafta görünen çoğu şeyin yerinde yeller bile esemiyor şimdi !.. Uzun kavaklar artık yok.. Kerpiç evler, ahşap konaklar birer birer yerlerini beton binalara terkettiler.. Çeşit çeşit meyvelerle dolu o bereketli bahçeler neredeyse hiç kalmadı. Yediocak İlkokulu, Envaru'l-Hâmid Câmiî gibi târihî yapıların orijinalliği bozuldu. Birçok târihî yapı da yıkıldı, yerlerine beton döküldü !.. Dibine ve etrafına beton dökülen çınarlar bir bir kurudu. Betonu sökmeye kıyamadılar, çınarlara kıydılar.
Bu süreçte Osmaniye son otuz yılda yeşil örtüsünün yarıdan fazlasını kaybetti, "Beton Osmaniye" oldu. Küçültüle küçültüle küçücük kalan biricik parkımız da "betonpark"a dönüştürüldü. Beton yüzünden su ve hava alamayan çamları da kurudu.
Kısa sürede köşe dönmeyi kolaylaştıran kahrolası beton ve onu her yere döken rantçı zihniyetten kurtulmadıkça, şehirlerimiz çirkinleşmekten, biz insanlar da zor ve sıkıntı verici şehir hayatından kurtulamayacak gibi görünüyoruz.
Artık Osmaniye'mizde insanların nefes alabileceği, gezip dinlenebileceği büyük yeşil alanlar yapılması lâzım. Hükümet ve belediye işbirliğiyle bu konuda ivedi adımlar atılmalı.
Bugüne kadar ayakta kalan eski yapıları yıkmaktan vazgeçilmeli. Çünkü, geçmiş geleceğimizin temelidir. Geçmişi olmayanın geleceği olmaz. Onları yok edersek "kökü mâzîde olan âtî" olamayız. Kökü mâzîde olan âtî, en azından 'kent hâfızâsı'nda iz bırakmış her şeyin korunup gelecek nesillere aktarılmasıyla mümkündür. Onun için, restore edilmesi gereken binâların bir an önce restore edilmesini bekliyor ve daha çok beklemek de istemiyoruz.
Not 1: Kadim mimârî anlayışımıza göre: "Yeni, eskiye tâbî olur." Silüeti kimse bozamaz. Yeni yapılaşma, eskiyle uyumlu olmak mecburiyetindedir.
"Yaş kesen baş keser."
"Kıyamet kopuyor olsa dahi, elinizdeki fidanı dikiniz."
Yeni bina yaparken "komşunuzun güneşini engellemeyiniz."
Not 2: Osmaniye'nin şehir içinde kalabilmeyi devlet korumasıyla başarabilmiş kamu malı biricik çam korusunu (ağaç müzesini) avm'ye fedâ etmek en büyük ayıbımız ve utanılası bir durumdur.