"Mihriban" türküsü, Abdürrahim Karakoç'un gençlik yıllarındaki imkânsız aşkından doğan ve Musa Eroğlu'nun bestesiyle ölümsüzleşen bir eserdir. Karakoç'un sevdiği kadına kavuşamaması üzerine yazdığı şiir, saf aşkın ve derin hüznün sembolüdür. "Mihriban" ismi, gerçekte sevdiği kadını korumak için sembolik olarak kullanılmıştır. Bu türkü, aşkın imkânsızlığını ve ayrılığın acısını dile getirirken, Türk halk müziğinde kalıcı bir yer edinmiştir.

Mihriban Türküsünün Hikayesi: Aşkın ve Hüzünün Sembolü

Türküler, halkın duygularını en yalın ve derin şekliyle ifade eden sanatlardan biridir. Bu türkülerin pek çoğu, yaşanmış hikâyelerden doğar ve nesilden nesile aktarılır. Bu hikâyeler arasında, Abdürrahim Karakoç’un dillere pelesenk olmuş “Mihriban” türküsünün ayrı bir yeri vardır. Saf ve temiz bir aşkın, imkânsız bir sevdanın ifadesi olan bu türkü, sadece melodisiyle değil, ardındaki hüzünlü hikâyesiyle de milyonların kalbine dokunmuştur. Karakoç’un dizelerinden doğan bu eser, Musa Eroğlu’nun ustalığıyla türküleştirilmiş ve Türkiye’nin kültür mozaiğini yansıtan bir başyapıt haline gelmiştir.

Mihriban Şiirinin Doğuşu

Şiir, her ne kadar aşkı anlatan yüzlerce eserden biri gibi görünse de, ardındaki hikâye onu özel kılan unsurlardan biridir. Abdürrahim Karakoç, 1932 yılında Kahramanmaraş’ın Elbistan ilçesinde dünyaya gelen bir şair ve gazetecidir. Karakoç, ozan tarzı ve halk edebiyatı üslubuyla tanınan bir isimdir. 2012 yılında hayata gözlerini yuman şairin, geride bıraktığı en değerli miraslarından biri “Mihriban” şiiridir.

Karakoç, gençlik yıllarında saf ve temiz bir aşka düşer. Ancak bu aşk, kavuşamayan iki sevgilinin hikâyesi olur. Şairin sevdiği kadınla evlenmesine, kız tarafının karşı çıkması sebebiyle bu aşk yarım kalır. Yıllar sonra bir arkadaşının eski sevgilisiyle karşılaşıp sohbet ettiğini ve kadının evlendiğini söylemesi üzerine Karakoç, bu derin hüzünle “Mihriban” şiirini yazar. Bu dizeler, aşkın imkânsızlığını ve sevdanın hüznünü anlatan bir ağıda dönüşür.

Mihriban’ın Gerçek Adı

Karakoç’un “Mihriban” şiiri, adını bu kadından almaz. Şair, bir röportajında, bu aşkın masum ve güzel olduğunu, bu haliyle kalması gerektiğini belirtir. Mihriban, gerçek bir kişi olsa da, bu isim sembolik bir anlam taşır. Şair, gerçek ismi ifşa etmenin o dönemin törelerine aykırı olacağını ve sevdiği kadını bu şekilde koruduğunu ifade eder. Şiirde kullanılan “Mihriban” ismi, “güler yüzlü” ve “yumuşak kalpli” anlamlarına gelir, bu da şairin aşkının ne kadar derin ve anlamlı olduğunu gösterir.

Mihriban Türküsüne Dönüşüyor

Abdürrahim Karakoç’un bu unutulmaz şiiri, yıllar sonra büyük halk müziği sanatçısı Musa Eroğlu’nun elinde bir türküye dönüşür. Buradaki önemli detay, Karakoç’un ülkücü geçmişiyle tanınan bir şair olması ve Eroğlu’nun Alevi kökenli bir sanatçı olmasıdır. Bu iki farklı kimlik, sanatın birleştirici gücünü gösteren en önemli örneklerden biri olarak dikkat çeker. Eroğlu, Karakoç’un şiirine beste yaparak, “Mihriban”ı Türk halk müziğinin en önemli eserlerinden biri haline getirir.

Musa Eroğlu’nun Yorumu

Musa Eroğlu, Karakoç ile ilgili yazdığı bir kitapta, şairin edebi çizgisine ve şiirlerine olan hayranlığını dile getirir. Karakoç’un dünya görüşüyle değil, şairlik yönüyle ilgilendiğini belirten Eroğlu, sanatın evrensel olduğunu ve aynı havayı soluyan sanatçıların birbirinden etkilenmesinin doğal olduğunu vurgular. Karakoç’un sevdaya dair ifadelerinin benzersiz olduğunu belirten Eroğlu, keşke daha fazla sanatçının bu şiirleri bestelemesini diler.

Aşkın İmkânsızlığı ve Mihriban

Mihriban, hece ölçüsü ile yazılmış ve halk edebiyatı kurallarına uyan bir şiirdir. Karakoç’un bu ünlü eserinde aşkın, imkânsızlığın ve ayrılığın temaları işlenir. Şair, sevdiği kadına olan bağlılığını ve kavuşamamanın acısını şu dizelerle ifade eder:

Sarı saçlarına deli gönlümü
Bağlamışlar, çözülmüyor Mihriban!
Ayrılıktan zor belleme ölümü
Görmeyince sezilmiyor Mihriban!

Bu dizelerde, aşkın büyüklüğü ve ayrılığın acısı iç içe geçmiştir. Şair, sevdiği kadının adını bir sembol haline getirirken, bu aşkın masumiyetini ve güzelliğini ölümsüzleştirir.

Kültürel Mozaik ve Mihriban

Mihriban türküsü, sadece bir aşk hikâyesini anlatmakla kalmaz, aynı zamanda Türkiye’nin kültürel mozaiğini de gözler önüne serer. Farklı görüşlerden ve inançlardan gelen iki sanatçının, aynı eserde buluşması, bu toprakların zenginliğini ve birleştirici gücünü gösterir. Karakoç’un saf ve temiz aşkı, Eroğlu’nun ustalığıyla birleşerek, Türk halk müziğinin en değerli eserlerinden biri haline gelir.

Mihriban Türküsünün Kalıcı Etkisi

Mihriban türküsü, yıllar geçse de unutulmayacak bir eserdir. Abdürrahim Karakoç’un imkânsız aşkından doğan bu şiir, Musa Eroğlu’nun bestesiyle ölümsüzleşmiştir. Türk halk müziği tarihine altın harflerle kazınan bu türkü, aşkın ve hüznün en saf halini dinleyicilere sunar. Mihriban, sadece bir kadının adı değil, aynı zamanda aşkın ve hasretin sembolüdür. Karakoç’un dizeleri ve Eroğlu’nun melodisiyle bu türkü, nesiller boyu dinlenmeye ve yaşanmaya devam edecektir.

İşte Mihriban Şiiri

MİHRİBAN

Sarı saçlarına deli gönlümü
Bağlamıştın, çözülmüyor Mihriban 
Ayrılıktan zor belleme ölümü
Görmeyince sezilmiyor Mihriban 

Yar, deyince kalem elden düşüyor
Gözlerim görmüyor aklım şaşıyor
Lambada titreyen alev üşüyor
Aşk kağıda yazılmıyor Mihriban 

Önce naz sonra söz ve sonra hile
Sevilen seveni düşürür dile
Seneler asırlar değişse bile
Eski töre bozulmuyor Mihriban 

Tabiplerde ilaç yoktur yarama
Aşk değince ötesini arama
Her nesnenin bir bitimi var ama
Aşka hudut çizilmiyor Mihriban 

Boşa bağlanmış bülbül gülüne
Kar koysan köz olur aşkın külüne
Şaştım kara bahtım tahammülüne
Taşa çalsam ezilmiyor Mihriban

Tarife sığmıyor aşkın anlamı
Ancak çeken bilir bu derdi gamı
Bir kördüğüm baştan sona tamamı
Çözemedim çözülmüyor Mihriban   

ABDURRAHİM KARAKOÇ

Mihriban türküsü, her dinlendiğinde aynı duyguları uyandıran, insanların kalbine dokunan ve Türk müziğinin vazgeçilmez bir parçası haline gelen bir başyapıttır.

Yazan:Selim CEVHER