Merkez Bankası’nın 17 Nisan 2025’te aldığı faiz artışı kararı, enflasyonla mücadelede kararlılığın ve finansal istikrarın sağlanması yönünde atılmış stratejik bir adımdır. Küresel belirsizlikler ve iç talepteki canlılık bu hamleyi zorunlu kılmıştır.

MERKEZ BANKASI’NIN FAİZ ARTIŞI NE ANLAMA GELİYOR?

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), 17 Nisan 2025’te aldığı faiz artırımı kararıyla, piyasaların beklentilerinin ötesine geçen kararlı bir duruş sergiledi. Politika faizini yüzde 42,5’ten yüzde 46’ya çıkaran banka, sadece yerel değil, küresel gelişmeleri de dikkate alan bir stratejik hamle gerçekleştirdi. Bu karar, enflasyonla mücadelede daha agresif bir adım olarak öne çıkarken, aynı zamanda finansal istikrarı sağlama niyetiyle atılmış bir “sinyal faizi” adımı olarak da yorumlanabilir.

KÜRESEL EKONOMİDEKİ BELİRSİZLİKLER BU KARARI ETKİLEDİ Mİ?

Kesinlikle. Faiz artışının zamanlaması, ABD-Çin gerilimi, petrol fiyatlarındaki oynaklık ve küresel ticaret akışında yaşanan bozulmalarla doğrudan ilişkili. Özellikle Çin’in üretim ve ihracat politikalarında yeniden korumacılığa yönelmesi, gelişmekte olan ülkelerin para birimlerinde baskı oluşturuyor. Dolar endeksinin yukarı yönlü hareketi, Türkiye gibi dış finansmana bağımlı ekonomilerde TL’nin değer kaybı riskini artırıyor.

Bu durumda Merkez Bankası’nın politika faizini artırması, yalnızca iç talebi kontrol altına almak değil, aynı zamanda TL’yi korumak ve yatırımcı güvenini yeniden kazanmak için de kritik önemde.

İÇ TALEP NEDEN MERKEZ BANKASI’NIN GÜNDEMİNDE?

Yılın ilk çeyreğinde, özellikle perakende satışlar ve konut sektörü verileri, iç talepte canlılığın sürdüğünü gösterdi. Kamu harcamalarındaki artış ve asgari ücretteki zam sonrası oluşan talep baskısı, enflasyonun temel dinamiklerinden biri hâline geldi. TCMB’nin açıklamasında bu konuya açık bir vurgu yapılması, politika yapıcıların artık iç tüketimi dengeleme yönünde daha doğrudan adımlar atacağını gösteriyor.

Bu noktada faiz artışı, sadece fiyat istikrarı değil, iç talep kaynaklı ısınmayı kontrol altına alma stratejisinin de bir parçası olarak okunmalı.

ORTA VADELİ YÜZDE 5 ENFLASYON HEDEFİ GERÇEKÇİ Mİ?

Bu hedef teknik olarak ulaşılabilir, ancak yapısal reformlarla desteklenmediği sürece kalıcı olmaz. Enflasyonun yüzde 5 seviyelerine gerileyebilmesi için sadece para politikası değil, aynı zamanda verimlilik artırıcı maliye politikaları, gıda arz güvenliği, enerji maliyetlerinin yönetimi ve hukuki güven ortamının güçlendirilmesi gibi başlıklarda da ilerleme kaydedilmesi şart.

Mevcut durumda, enflasyon beklentilerinin hâlen çift haneli seviyelerde olması, Merkez Bankası’nın önümüzdeki dönemde de faiz artışına açık kapı bıraktığının göstergesi. Eğer bu eğilim sürerse, kredi maliyetlerinde ve tüketici davranışlarında da ciddi değişiklikler beklenebilir.

PİYASA BU KARARI NASIL OKUYACAK?

Piyasa aktörleri açısından bu faiz artışı, Merkez Bankası’nın bağımsızlığına ve kararlılığına dair pozitif bir sinyal. Ancak bu mesajın kalıcı olması için siyasi otoritenin de bu yöndeki adımları desteklemesi gerekiyor. Aksi hâlde yüksek faiz, büyüme üzerinde baskı yaratabilir ve bu durum ekonomik dengelenme sürecinde yeni çelişkiler doğurabilir.

Yatırımcılar açısından bu karar, TL varlıklara olan güveni kısa vadede artırabilir. Ancak orta ve uzun vadede kalıcı sermaye akışlarının sağlanabilmesi, yalnızca faizle değil, makroekonomik reformların etkinliğiyle mümkün olacaktır.