Bir insana “Ruh hastası” demek hiç de yakışık almaz; zirâ, insanların herhangi bir sağlık sorununu rencide etmek için dile getirmek insanlığa sığmaz. Şimdi düşünüyorum da onların insanlığa yakışmayacak çirkin davranışları hangi bilimin hangi branşının karşılığına denk düşmektedir!?

                                                                                                                                                         

Kent yaşamında olduğu gibi apartman yaşamının da kendine özgü bir geleneği, spesifik bir kültürü var elbette ki…

Görüyoruz, duyuyoruz ve yaşıyoruz; apartman kültüründen yoksun nice vurdumduymaz ve benciller, komşularına cehennemi yaşatmaktadırlar.

6 Şubat depremine kadar üst komşularımızdan neler çektiğimizi ahlâklı cümlelerle anlatamam!

Apartman kültürünü bilen insanlar sabah erken saatlerde ve gece geç saatlerde ev temizliği yapmazlar, süpürge çalıştırmazlar, mobilyaların yerlerini değiştirip durmazlar.

Komşuluk hakkı

Komşuluk hakkı diye bir hak vardır, bunu bilenler alt katta oturanları rahatsız edecek hiçbir eylemde bulunmazlar.

6 Şubat depreminden sonra apartmanımızdan taşınan üst kattaki komşularımızın yeryüzüne inmiş şeytanlar olduğuna dair ciddi kuşkularım var!

Bir insana “Ruh hastası” demek hiç de yakışık almaz; zirâ, insanların herhangi bir sağlık sorununu rencide etmek için dile getirmek insanlığa sığmaz. Şimdi düşünüyorum da onların insanlığa yakışmayacak çirkin davranışları hangi bilimin hangi branşının karşılığına denk düşmektedir!?

Görgüsüz komşular!

Sizi bilmem ama ben 6 Şubat kıyametinin travmasını görgüsüz apartman komşularım nedeniyle henüz tam olarak atlatamadım.

O kıyamette apartmanımız doğal olarak ciddi hasarlar gördü, orada oturulamazdı. Geçici olarak küçük bir apart daireye taşınmıştık; üst komşumuzun gürültüsü nedeniyle artçı sarsıntıların aylardır sürdüğünü düşünüyorduk.

Bir gün gürültülere dayanamadım ve üst komşumuzun ziline bastım. Cadı saçlı ve şeytan suratlı genç bir kadın açtı kapıyı. Deli bakışlı bu kadın, gürültüden rahatsız olduğumu öğrenince deli deli çemkirdi:

“Burayı beğenmiyorsan git başka yerde otur!”

Ya sabır!

Düzgün bir dil ile gürültüden rahatsız olduğumu söylemiştim ama o cadı bunu anlamamıştı. Ne yapabilirdim, nasıl bir üslupla derdimi anlatabilirdim!? Neyse ki apartmanımızın tadilatı tamamlanmıştı, apart daireden kurtulduk.

6 Şubat öncesine kadar apartmanımızda oturan eski cadının benzerine daha önce hiç rastlamadım. Gecenin ikisinde, üçünde bile mobilyaları yerlerde sürükleyen o psikopat üst kat komşumuz da gerçekten deli bir kadındı.

O da şöyle çemkirmişti:

“Burası benim evim, istediğim saatte mobilyalarımın yerini değiştiririm, temizlik saatimi sana mı soracağım!”

Depremden sonra bu mobilya fetişisti kadının taşındığını öğrenince sevindim tabiî ki… Onların yerine gelen komşularımızı çok merak ediyordum; sevincim kısa sürdü ne yazık ki..!

“Gelen gideni aratır.” diyorlar ama ben gideni hiç aramadım, aramaya da niyetim yok!

Yeni üst kat komşularımızı gerçekten düzgün kelimelerle, şık cümlelerle anlatamam!

Tek kale futbol maçı

Tamam, gündüz saatlerinde gürültü olsun, bu kabulümdür ama gecenin ikisinde, üçünde de olmaz ki..!!!

Genç çiftin tek kale futbol maçı yaptığı varsayımı çok da mantıklı gelmiyor bana. Sabah işe gitmiyorlar mı, gece uyumuyorlar mı, her gün maç olur mu?

Geçenlerde, akşam saatlerinde üst kattan gelen aşırı gürültüye dayanamamış ve tavana sopayla vurarak ikaz atışı yapmıştım. Biraz sonra zil çaldı, üst kattaki genç kadın deli bakışlarıyla beni azarladı:

“Bizi niye rahatsız ediyorsun, biz yere sopayla vuruyor muyuz!?”

“Senin kocan nerede?” diye sordum, hemen çemkirdi:

“Sana ne benim kocamdan!”

Tiny house da olur, prefabrik de olur ve hatta çadır da olur;

Benim acilen bu kent yaşamından kurtulmam gerekiyor.