Tek katlı bahçeli evlerin tüten dumanları içime ayrı bir huzur veriyordu. Bir evin bacası tütüyorsa o evdeki insanlar mutludur diye düşünüyordum.


Manisa'da yaşanmış güzel bir hatıra...
" 1995 yılının sonbaharında Malta'da yeni bir binaya taşındık. Yeni ev yeni eşyalar, yeni muhit bana heyecan veriyordu...
45  yaşındaydım ve çocuklarım büyümüştü...
Artık eşimle kendimiz için yaşayacaktık...
Ancak baharla başlayan halsizlik , bitmeyen yorgunluk, iştahsızlık uzayınca doktora gittim...
Tahliller , tetkikler , röntgen derken , sonunda akciğer kanseri olduğumu öğrendim.
Erken teşhis olduğu için kurtulma umudum vardı...
Artık günlerim doktor , hastane , tedavi  üçgeninde geçiyordu...
Halsizliğim artıyor, günden güne kötüye gittiğimi hissediyordum.
Doktor hastalığın artık stabil olduğunu, çok dikkatli olmam gerektiğini söyledi...
Aralık ayının ortalarına doğru artık evden günlerce çıkmadığım oluyordu...
Enfeksiyon kapıp, hastalığımın artması korkusu  beni eve mahkum etmişti...
Sabah günlük işlerimi bitirdikten sonra, pencerenin önüne oturup , dışarıyı
seyrederken , halsizliğim,ağrılarım, yorgunluğum iyice artıyor, ümitsizliğe kapılıyordum.
Bazen " neden ben , neden ben ?"
Diye kıvranıyor, bazen de tevekkülle" bu bir imtihan,
Allah'ın izniyle iyileşeceğim ,geçecek  ." Diyor  kendimi teselli etmeye çalışıyordum.
Bu arada dördüncü kattan tek katlı bahçeli evlerin tüten dumanları içime ayrı bir huzur veriyordu. Bir evin bacası tütüyorsa o evdeki insanlar mutludur diye düşünüyordum.
Hele mavi boyalı tek katlı, küçük bir ev vardı ki onun tüten bacası kışın  soğuğunu sanki ısıtıyordı.
Evin bacasından yükselen açık renkli ince duman , sobanın güzel yandığının işaretiydi...
Hastalığımla  uğraşırken ,  böyle alakasız şeylerle zaman geçiriyor, kendimi oyalıyordum.
Bir süre sonra durumum iyice kötüleşti...
Doktor böyle devam ederse hastaneye
yatmam gerekeceğini söyledi...
Eve geldiğimde nefes nefeseydim...
Çok zayıflamıştım, bitkindim...
Günlerdir pencere önüne bile oturmamıştım.
Iyileşmekten umudumu kesmiştim.
Bu çaresizlik içinde pencerenin önüne oturdum.
Yolu seyrederken gözüm mavi badanalı küçük eve takıldı..
Bu soğuk havada bacada duman yoktu. Belki bir yere gitmişlerdir diye düşündüm.
Bir  gün, üç gün derken günlerce evin bacasından duman tütmedi.
Yine soğuk bir kış günü dışarıyı seyrederken , o evin bahçesinde iki küçük çocuk gördüm.
Yine evin bacası
tütmüyordu...
Merakım iyice artmıştı, kendimi zorlayarak toparlandım.
Evin kapısını çaldım, genç bir kadın kapıyı açtı, kendimi tanıtıp, kadınla konuşmak istediğimi söyledim.
Kadın çok üzgün görünüyordu, mahcup bir tavırla:
- Buyrun ev soğuk ama ... Dedi.
İçeriye girdim , iki duvarın kenarında birer çekyat  , pencerenin karşısında da bir divan vardı ..
Ev temizdi ama çok soğuktu...
Kadına sebebini sordum..
Üç ay önce eşini işten  çıkarmışlar, eşi de başka bir iş buluncaya kadar boş kalmamak için kamyonlardan yük indirmeye başlamış. Bir kaza ve eşi hayata veda etmiş. Ne sigorta var ne gelir...Evde odun  kömür de bitmiş kadın çaresiz, ne yapacağını bilmiyor...
Ev sahibi "üç ay kira ödeme, ama sonra evi boşalt demiş...
Yoksulluk ve çaresizlik diz boyu...
Bir kadının perişanlığına , bir de kendime baktım. İnanın hastalığımdan şikayet ettiğim için kendimden utandım.
Kadının beş yaşındaki sevimli oğlu :
-Teyze senin adın ne ?
- Nursel .
- Nursel teyze , benim babam yük indirirken damper açılmış...Babam yüklerin altında kalmış. Babam artık hiç
gelmeyecek...
Zaten odunumuz da bitti.
Diye durumu özetledi. Öyle tatlı, öyle akıllı bir çocuktu ki...
Kadına benimle gelmesini söyledim. Çocukları da alıp bizim eve gittik..
Çocuklara yemek koydum
Eşim eve gelince , her şeyi anlattım :
-Mehmet şimdi git odun  kömür al , mutfağa da erzak... Biraz da kadına harçlık verelim .Dedim.
Eşim  "daha maaşa iki hafta var ." Dedi.
Ben de çocuklar için biriktirdiğimiz paradan verdim.
O gün o insanları sevindirmek beni çok mutlu etmişti...
Sonraki günler elimiz hep onların üstündeydi.
Bu aileyle ilgilenmek bana iyi geliyordu.
Onların bir ihtiyacını karşılamak sanki bana güç veriyordu...
İhtiyaçı olan birinin derdine derman olmak çok güzel bir duyguydu...
Şubat ayı sonunda kontrole gittiğimde aldığım haber içimi ümitle doldurdu...
Hastalık bedenimi terkediyordu...
Nasıl sevindiğimi, Allah'a nasıl şükrettigimi tahmin edemezsiniz.
Gece beni uyutmayan ağrılarım da hafiflemeye başlamıştı...
Bir şeylerle uğraşmak, birilerine karşı kendimi sorumlu hissetmek bana güç vermişti...
İlaçlar işe yaramış ,Allah yakarışımı kabul etmişti...
Sonraki günlerde hızla toparlandım , bir yıl sonra artık hastalıktan kurtulmuştum.
Hayatıma rutin kontroller  ve sağlığıma dikkat ederek devam edecektim.
Bu arada Sevim'in annesi köyden geldi , Sevim evlere temizliğe gitmeye başladı.
Çocukları okula başlayınca bir fabrikaya girdi...
Çok şükür artık rahattı.
Bu aileye yardım etmek beni hayata bağlamış, adeta yaşama  nedenim olmuştu...Bence iyileşme sebebim olan  Sevim ve çocukları , oturdukları ev muteahhide  verilince taşındılar...
Bir müddet daha yardımlarımız devam etti..
Biz de Uncubozköy' e taşındık...
Sevim'le irtibatımız koptu.
Geçen  yıl  hastaneye gitmiştim.
Sıra bana gelince doktorun odasına girdim.
Odada genç bir doktor ve hemşire vardı.
Doktor şikayetimi sordu. Ben:
-Soğuk algınlığı, grip .Diye anlatırken elindeki kağıttan adımı okuyan doktor :
- Nursel Teyze !
Diye heyecanla ayağa  kalktı...
Yanıma gelip elimi öptü. .
Şaşırmıştım .
-Ben sizi tanımıyorum. Dedim. Doktor:
- Nursel teyze Malta' da mavi badanalı evde oturuyorduk. Hani siz kışın bize gelmiştiniz.
-Hatırladım! Dedim, gözlerime inanamıyordum.
Sezgin okumuş, doktor olmuştu.
Annesini on yıl önce beyin tümöründen kaybetmişti..
Şimdi nişanlıydı.
Kardeşi de öğretmen olmuştu...Düzenli bir hayatları vardı. Bana :
- Nursel teyze annem vefat etti ama manevi annem olarak sen varsın...
Düğünümde benim
yanında olmanı istiyorum
dedi..
Ne diyebilirdim ki ? Ben kanserden kurtulmuştum, altı  yıl önce eşimi kalp krizinden kaybetmiştim.
Çocuklarım ve torunlarımla zaman geçirirken, yıllar önce birazcık yüreğine dokunduğum manevi evladımı bulmuştum...
Allah acılar verirken sevinçleri, müjdeleri de gönderiyor..
Yeter ki iyi niyetli olalım, muhtaç olanların elinden tutalım, cömert olalım...
Allah öyle büyük ki..
Şimdi ziyaretime gelen  iki oğlum daha var , şükürler olsun...
Allah herkesin bacasını tüttürsün , huzurunu daim etsin."
Diye sözlerini bitirdi.
Bu hatıra beni çok duygulandırmıştı. Nursel hanımı dinlerken aklıma  :
"Ne zaman zemheri ayazında bacası tütmeyen bir ev görsem, bilirim ki ya evde kimse yoktur , ya da evdekilerin kimsesi yoktur ."
Sözü  geldi...
Allah kimseyi çaresiz bırakmasın herkesin bacası tütsün ...