Bin sene önce yaşamış alimler, kendi dönemlerinin sorunlarına çözümler üretmişlerdir. Onlardan sonra gelen kuşakların da kendi sorunlarına çözümler üretmesi gerekir. Bilim ve ilim çalışmaları durmadan devam etmelidir.

Akıl ve beyin arasındaki fark, insanoğlunun varoluşundan beri üzerinde kafa yorduğu bir konudur. Bu iki kavram birbirine bağlı olsa da, aynı şey değildir.

Beyin, sinir sisteminin merkezi organıdır ve düşünme, duygulanma, algılama gibi tüm zihinsel işlevlerimizden sorumludur. Akıl ise, beynimizin işlevlerini kullanarak bilgiyi yorumlama, analiz etme ve doğru sonuçlara varma yeteneğidir.

Beynimiz olmadan akıl yürütemeyiz, ancak beynimiz var diye de illa ki akıllı olmayız. Akıllı olmak için beynimizi doğru şekilde kullanmamız gerekir. Bunu da ancak eğitim, sorgulama ve eleştirel düşünme yoluyla yapabiliriz.

Maalesef, toplumumuzda aklını kullanmayan insan sayısı oldukça fazladır. Hazır cevaplar aramak, ezberci bir eğitim sistemi ve sorgulamayan bir zihniyet bu durumun en önemli nedenleridir.

Geçmişten gelen bilgiler ve fetvalar elbette ki önemlidir, ancak bugünün sorunlarına çözüm bulmak için kendi aklımızı da kullanmamız gerekir. Aksi takdirde, geçmişin hatalarını tekrarlamaktan kurtulamayız.

Diyanet İşleri Başkanlığı gibi kurumların ve din alimlerinin görevi, insanların aklını kullanmasını teşvik etmek ve doğru bilgiye ulaşmalarına yardımcı olmaktır. Aklımızı kullanmadan dini metinleri yorumlamak ve fetvalar vermek, hem yanlış sonuçlara yol açabilir hem de dinin özünden uzaklaşmamıza neden olabilir.

Sonuç olarak, aklımızı kullanmak ve doğru bilgiye ulaşmak için kendimize ve topluma yatırım yapmamız gerekir. Eğitim sistemimizi geliştirmeli, sorgulayıcı bir zihniyet oluşturmalı ve eleştirel düşünmeyi teşvik etmeliyiz. Böylece, beynimizin gücünü aklımızı kullanarak daha iyi bir gelecek inşa edebiliriz.

Saygı ve sevgilerimle.

Selim CEVHER