Bu hikaye, gözleriyle dünyayı görmeyen Suzan'ın kocası Tarık'ın sevgi dolu desteğiyle karanlıkta bile umut ve güç bulmasını anlatıyor. Sevginin, her zorluğun üstesinden gelebileceği ve hayata anlam katabileceği mesajını veriyor.

İstanbul'un kalabalık otobüslerinden birinde, genç ve güzel bir kadın, elinde beyaz bir bastonla yolculuk yapıyordu. Yolcular, içlerinden gelen bir sempatiyle bu kadının otobüse binmesini izlediler. Genç kadın, adım adım ilerleyerek boş olduğu söylenen koltuğa oturdu, çantasını kucağına aldı ve bastonunu koltuğa yasladı. Onun adı Suzan'dı, ve bir yıldır gözleriyle dünyayı görmüyordu.

Suzan'ın karanlık dünyasına adım atışı, yanlış bir teşhis sonucu gerçekleşmişti.

Birdenbire hayatında her şey değişmiş, öfke, kızgınlık ve kendine acıma duygularıyla boğuşmuştu. Ancak hayatta tek dayanağı kocası Tarık'tı. Tarık, hava kuvvetlerinde subay olarak görev yapıyordu ve Suzan'ı bütün kalbiyle seviyordu. Karısının içine düştüğü umutsuzluğu gören Tarık, onun yeniden güçlenmesi ve kaybettiği özgüvene sahip olması için elinden geleni yapmalıydı.

Tarık, Suzan'ı işe dönmeye teşvik etti.

Ancak evden işe nasıl gideceği konusu Suzan'ı endişelendiriyordu. Tarık, işe arabayla götürmeyi teklif ettiği halde, iş yeri Suzan'ın iş yerinin tam ters yönünde bulunuyordu. İlk başlarda Tarık'ın desteğiyle rahat hissettiği günler yaşayan Suzan, zamanla kendi başına hareket etmenin ve bağımsız olmanın önemini anladı. Ancak işe alışması zaman aldı ve kendi başına otobüsle gitmekten korkuyordu.

Tarık, her sabah ve akşam Suzan'ın otobüsünü arabasıyla takip etmeye başladı. Suzan'a duyularını kullanmayı öğretti, özellikle işitmenin ona nasıl yardımcı olabileceğini anlattı. Otobüs şoförüyle iyi ilişkiler kurmasını sağladı ve her gün ona özel bir yer ayırılmasını sağladı. Bu süreçte Tarık, karısının kendi başına yolculuk yapmaya hazır olduğunu hissettiği güne kadar onun yanında kaldı.

Sonunda Suzan, tek başına yolculuk yapmaya hazır olduğunu hissetti.

Pazartesi sabahı geldiğinde, Suzan ve Tarık uzun zamandır ilk kez ayrı yönlerde işlerine gittiler. Suzan için her gün mükemmel geçiyordu, kendini güçlü hissediyor ve başarıyordu. Tek başına işe gidip gelmek, ona büyük bir özgüven ve bağımsızlık hissi veriyordu.

Bir Cuma sabahı, Suzan otobüse binerken şoföre bilet parasını uzattı. Şoför, ona yönelerek "Sizi kıskanıyorum bayan" dedi. Suzan, şoförün başkasına hitap ettiğini düşündü ama şoför devam etti: "Her sabah, yakışıklı bir subay sizi izliyor, yolculuğunuzu kazasız tamamlamanızı sağlıyor, ofisinize girene kadar bekliyor. Sonra size bir öpücük yolluyor ve el sallıyor. Siz çok şanslı bir kadınsınız."

Bu sözler üzerine Suzan'ın gözleri mutluluk gözyaşlarıyla dolmaya başladı. Tarık'ın, ona ne kadar büyük bir sevgi ve destekle yaklaştığını anımsadı. Görmese de, Tarık'ın varlığı ve sevgisi, hayatında her şeyden önemliydi. Sevginin, karanlığın içinde bile aydınlatabileceği bir yol vardı, ve Suzan bunu deneyimlemişti.