Şehriyar'ın Güney Azerbaycan'da yaşayan Türk büyüklerinden biri olduğunu ve yaşadığı toprağı çok sevdiği için mahlasına "Şehriyar" dediğini öğrendim. Türkiye'de çok iyi bilinmeyen Şehriyar, İran Devleti tarafından "Birinci Dereceli Maarif Nişanı" ile ödüllendirilmiş, Tebriz Üniversitesi tarafından en büyük amfiye ve Tebriz'deki okullardan birine adı verilmiştir.
Osmaniye Türk Ocağı’nın düzenlediği Nevruz Gecesi’ne, TRT Sanatçısı Bünyamin Aksungur’dan “Türk müziğinin Türk dünyasındaki birlikteliği” ile ilgili örnekler dinlemek için gittim. Müzik ziyafetinde, Türk Ocakları Genel Sekreteri Prof.Dr.Orhan Kavuncu da “nevruz geleneğinin Türk dünyasındaki birlikteliğinden” bahsetti. Sözü Şehriyar’a getirdi. “Şehriyar’ı İsmet bey bilir” dedi. Bana iltifat etti.
Oysaki Şehriyar hakkında çok şey bilmiyordum.
Orhan Hoca’dan utandım. Kendimden utandım.
Şehriyar’ı araştırmaya başladım.
Şehriyar’ı tanıdığım kadarıyla okuyucularıma da tanıtmayı amaçladım.
Güney Azerbaycan’ın 107.000km2 büyüklüğünde bir bölge olduğunu, Tebriz, Erdebil, Hoy, Urmiye, Meraga, Astara, Culfa, Halhal, Soğukbulak gibi şehir ve kasabaları ile Güney Azerbaycan’ın bin yıllık Türk vatanı olduğunu, onların da zaman zaman bağımsızlık savaşı yaptığını anladım.
Hatırlayalım.
Dede Korkut’un yaşadığı Hazar kıyılarında Oğuz boyuna mensup Kınık Türkmenlerinden adı “Küçük Sel” demek olan Selçuk Bey’in kurduğu Büyük Selçuklu Devleti’nin sınırları; İran’a, Irak’a, Anadolu’ya kadar genişlemiş, bir imparatorluk haline gelmişti.
Hani bugün ABD’de “Kürdistan” denilen, Türkiye’de de kimileri tarafından öyle zannedilen bu topraklar, 1.Dünya Savaşına kadar “Türkistan” idi. Bu topraklar da Doğu Anadolu gibi, Güneydoğu Anadolu gibi bizimdi.
İşte Şehriyar, Güney Azerbaycan’da yaşayan Türk büyüklerindendir. Yaşadığı toprağı çok sevdiği için mahlasına “Şehriyar” demiştir. Türkiye’de çok iyi bilinmeyen Şehriyar, İran Devleti tarafından “Birinci Dereceli Maarif Nişanı” ile ödüllendirilmiş, Tebriz Üniversitesi tarafından en büyük amfiye ve Tebriz'deki okullardan birine adı verilmiştir.
Konuyu biraz daha açalım.
“Şehriyar” mahlası ile şiirler yazan şairin tam adı Doktor Seyyid Mehemmed Hüseyin Behçet Tebrizi Şehriyar'dır. Mehemmed Hüseyin şairin adı, Behçet Tebrizi soyadıdır. Doktor tıp fakültesinde okuduğu için unvanı, Seyyid peygamber soyundan geldiği için lakabı, Şehriyar mahlasıdır.
İlk tahsilini Tebriz'de, lise tahsilini Tahran’da yapmış, sonra Tahran Tıp Fakültesi’ne yazılmıştır. Anlatıldığına göre “Süreyya” adlı bir kızın yüzünden tıp tahsilini tamamlayamamıştır.
Yine anlatıldığına göre Farsça şiirler yazarak meşhur olan Şehriyar'ın annesi; "Oğlum! Sen büyük şair olmuşsun deyirler. Benim dilimle de bir danış ki neçe büyük şair olduğunu bileyim" diye sitem edince “Heyderbaba'ya Selam” şiirini yazmıştır.
Şehriyar; Heyderbaba'ya Selam (1954-l964) Memmed Rehim'e Mektup(1967) Sehendim(l967), Türk'ün Dili(1969) şiirlerini Türkçe, “Gecenin Efsanesi" ve "Mumya" şiirlerini Farsça yazmıştır.
1979 yılından itibaren İstanbul’da yayınlanan Varlık dergisinin pek çok sayısında şiirleri yayınlanmıştır.
Tar çalan ve musiki ile yakından ilgilenen Şehriyar dilin ahenginden ve kelimelerin musikisinden ustaca faydalanmış, hece ve aruz ölçülerini ayırt etmemiştir. Türk Edebiyatı'nın en büyük şairi olarak Fuzuli'yi kabul eden Şehriyar kendine de zamanın Hafızı demiştir.
1906’da Tebriz’de doğan Şehriyar 1988 yılında Tahran'da vefat etmiştir.
Onun en meşhur şiiri doğduğu köye bakan Haydarbaba Dağı’na yazdığı “Heyderbaba’ya Selam” şiiridir. 380 mısra uzunluğunda ve gerçekten destan tadındaki şiir Türkiye ve Orta Asya Türk devletleri başta olmak üzere 76 dile çevrilmiştir.
“Heyder Baba, ıldırımlar şakanda,
Seller, sular şakkıldayıb akanda,
Kızlar ona saf bağlayıb bakanda,
Selâm olsun şevkatize, elize,
Menim de bir adım gelsin dilize.”