Ömür, insanın ne zaman başlayacağını bilemediği fakat hızla tükenen bir yolculuktur. Gençlik avuçlardan uçup giderken, yaşlılık elde kalan bir paçavraya dönüşür. Hayatın sunduğu nimetler tüketilir, maddi varlıklar anlamını yitirir. Ancak geriye yalnızca manevi değerler kalır: bir yetimin başını okşamak, bir anne duası almak, samimi dualar ve iyilikler... Hayatın sonunda, insan harcanan yıllarına bakar ve ömrün aslında bir ikindi gölgesi kadar kısa olduğunu anlar.

Ömür Dediğimiz Nedir?

Hayat, insanın ne zaman başlayacağını bilemediği bir yolculuk. Ancak bir bakıyorsunuz ki, ömür tükenmiş, geriye yalnızca eskimiş tecrübeler kalmış. Avuçlarımızda biriktirdiğimiz anılar ne satılabiliyor ne de atılabiliyor. Gençlik, avuçlardan uçup giden bir kuş; yaşlılık ise satılamayan eski bir paçavra gibi hayatın içinde yerini alıyor.

Ömür Gerçekten Ne Kadar Uzun?

Bir ikindi gölgesi kadar kısa olan hayat, ne gecede durmaya ne de güneşte kalmaya izin veriyor. Hayatın sunduğu nimetler, yiyip içmeler, gezip tozmalar ve eğlenceler birer birer harcanıyor. Zamanla, sahip olduğumuz ve kıymetini bilemediğimiz maddi varlıklar bile anlamını yitiriyor. İnsan, bir ömrü boyunca sakladığı malların aslında kendisine ait olmadığını fark ediyor.

Hayattan Gerçekten Geriye Ne Kalıyor?

Dünyaya dair her şey tükenirken, geriye yalnızca manevi değerler kalıyor. Öksüz bir çocuğun başını okşamak, bir annenin elini öpmek, bir babanın hayır duasını almak, ömürden geriye kalan en değerli izler oluyor. Oruçlar, gizlice verilen sadakalar, samimi dualar ve yalnızca Allah’a yönelen yakarışlar, insanın öbür dünyaya taşıyabildiği tek sermaye haline geliyor.

Hayatın Sonuna Geldiğimizde Ne Görüyoruz?

Sonunda, geriye yalnızca kırmadan, incitmeden yaşanmış günler, mümince bir tebessüm ve güzel sözler kalıyor. İnsan, geçmişine dönüp baktığında, harcanan yıllarını seyrediyor ve hayatın nasıl da hızla geçtiğini anlıyor.

Ömür dediğimiz şey, bir bakışta bitip tükenen bir yolculuktan ibaret oluyor.