Taşlardan şifa ummak

Bilimsel yetkinlikte olmayan kişilerce değerli taşların tedavi amaçlı kullanılması ve özendirilmesi, modern tıp dışındaki alternatif yöntemlere bilinçsizce yönelen insanların maddi ve manevi olarak sömürülmesi, taşlardan şifa bulunulacağı düşüncesiyle kaybedilen zaman içinde aslında, kişinin hastalığının modern tıbbın tedavisinin geciktirilmesine ve hastalığın daha da ilerlemesine neden olmaktadır. Bu yazı, yaşanan durum karşısında, bilgilendirme amacıyla hazırlanmıştır.

Şifalı olduğu düşünülen taşların uğur getirdiği, pozitif enerji verdiği, enerjiyi dengelediği, baş ağrısına ve farklı renkleriyle her birinin farklı bir rahatsızlığa iyi geldiğine’ inanılmaktadır. Değerli taş ya da kıymetli taş diğer adıyla süs taşları gerçekten bir şifa kaynağı mıdır; yoksa bunlar sadece plasebo etki mi yaratır? Değerli taştan yapılmış kolye, bileklik ya da küpenin radyoaktif olup olmadığı, toksik etki yapıp yapmadığı da düşünülüyor ve biliniyor mu?

Piyasada şifa kaynağı olarak ticareti yapılan bazı değerli taşlar

Maden yönetmeliğinde IV. Grup madenler, ‘değerli ve yarı değerli taşlar’ diğer adıyla ‘kıymetli ve yarı kıymetli mineraller’ kategorisi altında adları şunlar olup, aşağıdaki fotoğrafta da gösterilmiştir.

Elmas, safir, yakut, beril, zümrüt, morganit, akuvamarin, heliodor, aleksandirit, agat, silis kökenli oniks, sardoniks, jasp, karnolin, heliotrop, kantaşı, krizopras, opal (irize opal, kırmızı opal, siyah opal, ağaç opal), kuvars kristalleri (ametist, sitrin, neceftaşı (dağ kristali), dumanlı kuvars, kedigözü, avanturin, venüstaşı, gül kuvars), turmalin (rubellit, vardelit, indigolit), topaz, aytaşı, turkuaz (firuze), spodümen, kehribar, lazurit (lapislazuli), oltutaşı, diopsit, amozonit, lületaşı, labrodorit, epidot (zeosit, tanzonit), spinel, jadeit, yeşim veya jad, rodonit, rodokrozit, granat minarelleri (spesartin, grosüllar hessanit, dermontoit, uvarovit, pirop, almandin), diaspor kristalleri, kemererit, krizoberil, fenakit, taaffeit, oyklas, krizolit, zebercet, uvit, siberit, akroit, safirin, praziolit, sarder, karneol, jaspis, moldavit, enstatit, aktinolit, ateş opal, brazilianit, vezüvyan (idokras), kordiyerit, sfen kristalleri, dioptas, apofillit, prehnit, petalit, fibrolit, benitoid, sanidin, bitovnit, andezin, adularya, skapolit, natrolit, hayün, pektolit, polusit (polluks), datolit, kornerupin, danburit, sinhalit, kurnokovit, lazulit, ambligonit, sodalit, krizokol, vardit, nefrit, sedef, operkül.

Bu mineraller dışında, aşağıda örneklendirilen kristal ve görsel özelliği bulunan başka mineraller de vardır.

Değerli doğal taşlar şifa kaynağı mı?

Değerli ve yarı değerli taş ya da kıymetli taş diğer adıyla süs taşları mücevher yapımında ve bazen de sanayide kullanılan, nispeten az bulunduğu için maddi değeri yüksek mineral demektir.

Geçmişten gelen inanışın etkisiyle de günümüzde başta kuvars, zümrüt, beril, turkuaz, safir gibi pek çok süs taşı, güzelliklerinin ötesinde şifalı oldukları inancı ve umuduyla kullanılmaktadır. Ticari pazara zemin hazırlamak, alt yapı oluşturmak için bilimsel temeli olmayan birçok broşür, kitap, materyal ve uygulama bilinçsizce insanların kullanımına sunulmuş olduğunu, değerli doğal taşların şifa kaynağı olduğuyla ilgili anlatımları görmekteyiz.

Kendilerini ‘biyoenerji ve şifalı taşlar uzmanı’ olarak tanıtan bazı kişiler, insanların şifa bulma arayışlarını, duygularını, inançlarını sömürerek, taşların bileşimindeki mineralleri farklı anlamlarda yorumlayıp, kullanarak, taşların şifa vereceğinden söz ederek, kendilerine bir çıkar alanı yaratmış görünmektedirler.

Değerli ve süs taşı ticareti yapanların hazırladıkları broşürlerde, değerli taşların kristal şekli ve renklerine göre, ’kalp damar hastalıklarına iyi geldiği, kan dolaşımını, kemik iyileşmesini sağladığı, zihin karışıklığını önlediği, vücuttaki radyasyonu aldığı, dişlere olumlu etkisi, antioksidan özelliği olduğu, depresyonu önlediği, kas sinir hastalıkları, baş ağrısı-migrene iyi geldiği, kalsiyum dengesini sağladığı, göz hastalıklarına karşı koruyucu olduğu, karaciğer dalak, mesane, bronşit, trioit, astıma iyi geldiği, uykusuzluğu önlediği, ateşi düşürdüğü, iltihabı azalttığı, iyimserlik, neşe, şans, bolluk, aşk, başarı, nazar, şifa kaynağı olduğu’ hakkında birçok yararları sayılmış, hatta hangi burçtan olana hangi taş iyi gelir ayrıca listelenmiş.

Tıbbi jeolojik yönden değerlendirme

Piyasada ticareti yapılan taşlarının hangi hastalıklara iyi geldiğini öğrendikten sonra, tedavi için tıp doktoruna gerek kalmadan, bunun yerine birer süs taşı edinmek yeterli olacak mı? Şu soruyu da sormalıyız? Taşların bu sayılan hastalıkları iyileştirici gücü var mıdır; olabilir mi? Bir taşın kırılan kemiği, iltihabı iyileştireceğini, vücudun ateşini düşüreceğini, kalsiyum dengesini sağladığını, göz hastalıklarına karşı koruyucu özelliği olduğunu düşünebilir miyiz? Bu mümkün mü? Örneğin, yapay üretilen ‘terahertz’ adı verilen taşın ‘vücudu zararlı radyasyondan ve elektromanyetik dumandan koruduğu, boyun, omuz, bacak gibi ağrılarına, uykusuzluğa iyi geldiği, dişler ve kemikler için faydalı, kan akışını düzenlediği, el ve ayaklarda üşüme problemi olanlar için yararlı, hücreleri yenilediği’ gibi faydaları sayılmış. Bunlar mümkün mü?

Bunun tıbben bilimsel bir kanıtı bulunmamaktadır. Değerli taşların birçok hastalıkları tedavi ettiğini, şifa kaynağı olduğunu söylemek, bazı kişilerin ticari kazanç için kurgulanmış hurafelere dayanan bilim dışı söylemler olduğunu belirtmeliyim.

Taşların insan derisine teması dolayısıyla bazı dermatit etkilerinin ter yoluyla olabileceğini düşünebiliriz. İnsan terinin asiditesi yani pH’ı 4,7’dir. Taşın vücuda uzun süre temasında, asidik olan terin etkisiyle taşın yüzeyinden deriye madde geçişi olabilir. Ancak, taşa dokununca hemen dermatit etki olmayacaktır. Terin maddeyle reaksiyona girmesi için zaman gerekecektir. Terin asidik hali de ancak bazı toksik minerallerde ve metallerde etkili olabilir. Buna örnek arsenik elementi bulunduran toksik realgar, minerali ile kadmiyum, kurşun, cıva elementi bulunduran bazı mineralleri verebiliriz. Arsenik minerali realgar terin etkisiyle deriye geçebilir ve olumsuz bir etki yapabilir. Etki yapabilmesi için de doz önemlidir.

Değerli taşlar içerisinde olan ve süs taşı olarak yaygın kullanılan flüorit minerali genellikle radyoaktivite içermektedir. Şifa kaynağı bilinen uranyum mineralli bazı taşların zararlı etkileri olabilir. Dikkat edilirse minerallerin şifa kaynağı olmasından ziyade zararlı etkilerinden bahsetmekteyiz. Nikel alerjisine yol açan nikel metalinin etkisini de yine bu şekilde açıklayabiliriz. Nikel içerikli bir maddeye dokunulduğunda, metal parmak uçlarında kalıntı bırakabilir. Sonra parmakla dokunulan göz kapağı veya boyun gibi uzak deri bölgelerinde nikel alerjisi gelişebilir. Islak veya terli iken uzun süreli ve sürtünme ile birlikte kol saati, küpe, yüzük, bileklik, kolye, hatta çelik ya da demir döküm yemek kaplarıyla gerçekleşen nikel teması nikele karşı hassaslığın gelişmesine yol açabilir. Dikkat edilirse bu etki metalde yani nikel metalinde olmaktadır. Doğal olan nikel mineralleri için geçerli değildir. Bir kısım metaller ile kimyasalların deri yoluyla temasta vücuda etkileri, sanki değerli ve yarı değerli taşlar için de geçerliymiş gibi söz edilmekte ve insanlar yönlendirilmektedir. Taşların, deriye temasıyla vücuda hemen mineral akışı olacağı ve hastalıkları iyileştireceğine ilişkin bilimsel veri yoktur.

Bilimsel literatürde, sadece kuvars kristalinde çekme ya da sıkıştırma kuvveti uygulandığında alternatif akım sinyali oluştuğu, piezoelektrik özelliği dolayısıyla yüklü tanecikler kristal içinde düzenli sıralandığı, bu durum insan vücudunda bir elektriksel akışa neden olabileceği, ancak bunun da bilimsel tıbbi veriyle desteklenmediği belirtilmektedir. Cep telefonlarıyla konuşma sırasında elektromanyetik dalgaların özellikle yüz ısısını arttırdığını biliyoruz. Taşların vücut ısısını arttırdığına ilişkin böyle bir özelliği de bulunmamaktadır. Eğer taşların piezoelektrik özelliğinden yararlanılıyor ise bu özellik sadece kuvars kristallerinde bulunmaktadır. Kuvars kristalinin bu özelliği de depremlerin oluşumuna neden olan yer kabuğu kırılmasındaki gibi kuvvetli basınç uygulanması ve başka kriterlerle olmaktadır.

Son zamanlarda pembe kuvarsit, yeşim taşı ya da ametistin plaka haline getirilip, yüzde Gua Sha masajı için kullanıldığına; bunun da toksin giderici, yüzdeki ödemi azalttığı, kasları şekillendirir, yüzü sıkılaştırır gibi bilim dışı uygulamaları görmekteyiz. Tıbben bir önemi olmayan bu uygulamalar ulusal bir TV kanalda da gösterilebilmektedir.

Plasebo etkisi

Değerli ve yarı değerli doğal taşların Plasebo etkisi olabilir. Plasebo; Latince kökenli bir kelime olup hoşnut etmek anlamına gelir. Plasebo etkisi; farmakolojik olarak etkisiz bir ilacın telkine dayalı bir etki ortaya çıkarma halidir. Aslında plasebonun fiziksel anlamda tedaviye yönelik bir gücü yoktur. Tedavi gücünü tamamen hastanın verilen ilacın işe yarayacak ilaç olduğunu düşünmesinden alır. Plasebo, tıbbın bilimsel olarak açıklayamadığı bir yöne; insanların istemeleri halinde kendi kendilerini iyileştirme gücüne yöneliktir. İnsanın düşünce gücünün etkisindendir. Piyasadaki taşların çoğunun taklit olması bu taşlardan beklenen şifanın psikolojik kökenli olduğu gerçeğini önümüze sermektedir.

Değerli taşların özellikleri, oluşumu ve kullanımından da kısaca bahsedelim.

Değerli taşların özellikleri

Taşı değerli kılan dayanıklılığı, görsel güzelliği ve nadir bulunmasıdır. Taş, kırılgan olmamalı, sert, darbelere ve dış etkenlere dayanımlı olması, taşın temiz, şeffaf, çekici renkli ve işlenebilir boyutlarda olması gerekir. Bir cismi değerli kılan onun az rastlanır olmasıdır. Örneğin binlerce karatlık elmas üretimi içerisinde sadece bir kaç yüz karatı pembe elmastır. Dolayısıyla bir pembe elmasın değeri sıradan bir elmasın binlerce katı olabilmektedir. Bu temel kriterlerin dışında taşınabilirlik, kesilebilme, parlatılabilme, ışık yansıtma, ışık kırma, bünyesinde safsızlıklar içerme gibi bazı özelliklerde taşların değerlerini belirleyen ve artıran diğer unsurlardır. Bilinen yaklaşık 4000 mineral çeşidinden sadece 100 kadarı kıymetli ve yarı kıymetli taş olarak kullanılmaktadır. Günümüzde hemen her çeşit taşın sentetiği üretilmektedir ve bu üretim her geçen gün artmaktadır.

Değerli taşların oluşumu

Değerli ve yarı değerli taşlar (süs taşları); yüksek sıcaklıklı magmadan silikatların kristalleşmesiyle, metamorfizma, yani yüksek ısı ve basınç koşulları altında kristalleşme veya yeniden kristalleşmeyle, sulu çözeltilerden itibaren çökelmeyle, organik faaliyetlerle veya tüm bu etkenlerin çeşitli şekillerde birleşmesiyle oluşabilmektedir. Ayrıca bu birincil oluşumların, içlerinde bulundukları kayaçlardan aşınması, mekanik olarak yoğunlaşması ve alüvyonlarda çakıl ve kum içinde de bulunabilir.

Değerli taşların kullanımı

Değerli ve yarı değerli doğal taşlar farklı renk, kristal şekilleri ve ender bulunmaları nedeniyle tarih boyunca insanlığın vazgeçilmez tutkusu olmuş, tarih öncesi çağlardan beri güzellik, zenginlik ve statü simgeleri olarak kullanılmışlardır. Değerli ve yarı değerli doğal taşlar süs malzemesi olarak, küçük heykelciklerin yapımında, diğer sanatsal yapıtlarda ve sergilenmek amacıyla koleksiyonculukta kullanılır. Bu taşların en değerlisi ve serti olan kristal elmas, mücevher olarak kullanımının yanı sıra endüstriyel olarak da her türlü malzemeyi kesme, delme ve aşındırmada, düşük kalitede ve hatta toz halinde olsa bile endüstride kullanılabilir. Korund (alüminyum oksit) grubuna ait yakut, safir ile granat grubu minerallerin, iyi kristallileri mücevhercilikte ve diğerleri de metal kesmede, parlatma işlerinde ve aşındırmada, beril grubuna giren yakut, akuvamarin ve heliodor gibi değerli taşlar, mücevherciliğin yanı sıra hassas terazilerin yapımında, benzer şekilde yeşil turmalin de, turmalin kaması ve polarizasyon aletlerinin yapımında kullanılır. Kristal kuvarsın renklileri süs taşı olarak, bazı çeşitleri de telsiz ve radyolarda, sert oluşu ve asitlerden etkilenmemesi nedeniyle bazı tür agatlar laboratuvarlar için havan imalatında, ayrıca terazi ve bıçak ağızlarında, tekstil silindirlerinde ve spatul olarak kullanılırlar.

Sonuç olarak;

Değerli ve yarı değerli doğal taşlar/süs taşları büyük bir bölümü Türkiye’ye daha çok Hindistan, Brezilya, bazı Afrika ülkelerinden ithal edilmektedir. Ticareti için değişik yöntemler uygulanmakta; süs taşı olma özelliğinden başka, en önemli iki yöntem insanların hassas olduğu mistik ve sağlık yönü kullanılmaktadır. Değerli ve yarı değerli doğal taşların insan sağlığı üzerinde olumlu etkileri olduğuna ait bilimsel kanıtlar bulunmamaktadır. Taşların güzel renk ve kristal görünüşleri ile belki zihnimizde sorunları unutturacak bir düşünceye, bir rahatlamaya ve iyimserliğe yol açabileceği ‘Plasebo etkisi’ yapabileceğidir. Aynen güzel bir manzarayı görmede, insanda oluşan hoş ve iyi duygular gibi. Hastalanmamızın ya da iyileşmemizin, şifa bulmamızın nedenleri değerli ve yarı değerli doğal taşlara dokunmakla değil, soluduğumuz havanın, içtiğimiz suyun ve aldığımız gıdaların içindeki, faydalı ya da zararlı element ya da minerallerdir.

Hastalıkların tedavisi de modern tıbbın konusudur. Taşlardan şifa bulunulacağı düşüncesiyle kaybedilen zaman içinde aslında, kişinin hastalığının modern tıbbın tedavisinin geciktirilmesine ve daha da ilerlemesine neden olmaktadır. Tedavi amaçlı değerli taşlara olan talebin bilimsel yetkinlikte olmayan kişilerce doldurulmasının, modern tıp dışındaki alternatif yöntemlere bilinçsizce yönelen insanların maddi ve manevi olarak sömürülmesinin önüne geçilmesi gerekmektedir.

YAZAN :Dr. Eşref Atabey