Sağlık

COVID-19 Aşıları ve Komplo Teorileri: Gerçekler Ne?

Pfizer mRNA aşılarıyla ilgili iddialar, aşının içeriği ve insanlık üzerindeki etkileri konusunda ciddi tartışmalara yol açtı. İddialar arasında nano devreler, grafen oksit ve parazitler gibi maddelerin bulunduğu, 5G ile bağlantılı kontrol mekanizmalarının hedeflendiği öne sürülüyor. Bilimsel kanıtların eksikliği nedeniyle bu iddialar doğrulanamıyor ve bağımsız araştırmaların yapılması gerektiği vurgulanıyor.

Abone Ol

Şok İddialar: Pfizer mRNA Aşılarının İçeriği ve İnsanlık Suçları Tartışılıyor

Kovid-19 pandemisi boyunca tüm dünyada milyarlarca insana uygulanan mRNA aşıları, bir kez daha gündemde. Bu kez iddialar, sadece tartışma yaratmakla kalmıyor; insanlık tarihi boyunca en büyük biyolojik suçlardan biri olabileceği ileri sürülüyor. Dünya Sağlık Örgütü'nün (DSÖ) ihbarcısı olduğu iddia edilen bir kişinin açıklamaları, Pfizer aşılarının içeriğiyle ilgili şok edici bilgileri ortaya çıkardı.

Pfizer Aşılarının İddia Edilen İçeriği

Yapılan ifşalara göre, Pfizer mRNA aşılarının içinde grafik oksit, nano devreler, metaller, RFID (Radyo Frekansı Tanımlama) ve parazitler bulunuyor. Bu maddelerin, insan bedeni ve zihni üzerinde kontrol sağlamak amacıyla DARPA (Savunma İleri Araştırma Projeleri Ajansı) ve ünlü iş insanı Bill Gates tarafından geliştirildiği iddia ediliyor. Özellikle nano devreler ve RFID bileşenlerinin, insanları izlemek ve düşüncelerini kontrol etmek için kullanıldığı öne sürülüyor.

Aşıları Uygulayanlar İçin Ağır Suçlama

Bir profesörün avukatlar huzurunda yaptığı açıklamalar ise daha da çarpıcı. Profesör, Pfizer aşılarını uygulayanların, insanlığa karşı suç işlediğini ve bunun uluslararası hukuk kapsamında bir yargılama konusu olması gerektiğini belirtti. Aşıların, insanlara biyolojik olmayan sentetik materyaller enjekte ettiğini iddia eden uzman, bu durumun etik ve hukuki boyutunun göz ardı edilemeyeceğini vurguladı.

Eski CIA Yetkilisinin Açıklamaları

Eski CIA yetkilisi Dr. Charles Morgan'ın 2018 yılında DARPA toplantısında yaptığı konuşma, bu iddiaları destekler nitelikte. Morgan, mRNA CRISPR gen düzenleme teknolojisi ile "özel olarak hedeflenmiş öldürücü ajanlar" tasarlamanın mümkün olduğunu belirtmişti. Bu açıklamalar, mRNA teknolojisinin masum insanların ölümüyle sonuçlandığını savunan iddialarla ilişkilendiriliyor.

PCR Testleri ve DNA Toplama

Bir başka çarpıcı iddia ise PCR testleriyle ilgili. İddiaya göre, PCR testleri sadece virüs tespiti yapmak için değil, insanların DNA'sını bir veri tabanında toplamak için kullanıldı. Bu DNA bankalarının, gelecekte belirli insan gruplarını hedeflemek ya da kontrol etmek için kullanılabileceği öne sürülüyor.

Mezarlıklarda Bulunan RFID Cihazları

Ayrıca, Pfizer aşısı yapılmış bireylerin otopsilerinde RFID cihazlarının tespit edildiği iddia ediliyor. Radyo frekansı ile çalışan bu cihazların, bireylerin izlenmesi ve kimliklendirilmesi için kullanıldığı belirtiliyor. Bunun yanı sıra, otopsi bulgularında aşının içinde bir parazit olduğu ve bu parazitin yumurtalarının patlamasıyla dokunaçlı yapıların ortaya çıktığı ileri sürülüyor.

mRNA Teknolojisi ve 5G İlişkisi

Uzmanlar, mRNA enjeksiyonlarının 5G teknolojisiyle entegre bir şekilde çalıştığını iddia ediyor. Aşılardaki nano devrelerin, elektromanyetik dalgalar aracılığıyla insan bedeni üzerinde kontrol sağlayabileceği belirtiliyor. Bu durum, teknoloji ve biyoloji arasındaki bağlantının etik boyutunu yeniden gündeme getiriyor.

Bilimsel Kanıtların ve Araştırmaların Önemi

Bu tür iddialar, tüm dünyada büyük bir yankı uyandırırken bilim camiası ve sağlık otoriteleri sessizliğini koruyor. Ancak, bu tür ifşaların doğruluğunun kanıtlanması ya da çürütülmesi, uluslararası bağımsız araştırmaların yapılmasına bağlı. İddiaların yalnızca komplo teorisi olup olmadığı ya da gerçeği yansıtıp yansıtmadığı, ancak şeffaf bir araştırma süreciyle netlik kazanabilir.

İnsanlık ve Gelecek Üzerindeki Etkiler

Tüm bu iddialar, modern tıbbın etik boyutunu ve halk sağlığının geleceğini sorgulatan bir tablo ortaya koyuyor. Eğer bu suçlamalar doğruysa, insanlık tarihinde daha önce benzeri görülmemiş bir biyolojik ve teknolojik tehdit söz konusu. İnsanların genetik bilgilerine erişim ve zihin-beden kontrolü, distopik senaryoları aratmayan bir tabloyu gözler önüne seriyor.

Öte yandan, bu iddiaların araştırılması ve aydınlatılması, küresel sağlık politikalarının şeffaflığını ve güvenilirliğini sağlamak için hayati önem taşıyor. Dünya, bu iddiaların gerçekliğini sorgularken, bilimsel araştırmalar ve etik değerler, bu tartışmanın merkezinde yer almalı. Aşı olanlar sağlıkları için dikkatli olmalı ve gerekli kontrolleri yaptırmalıdırlar.