Türk milleti, Anadolu coğrafyasını vatan yaparken ağır bedeller ödemiştir. Ancak, vatan yaparken savaş meydanlarının dışında mazlum insanların kılına dahi dokunulmamıştır. Savaşlar sonucunda fethedilen bölge insanının dinine, ırkına, rengine, yaşayışına hiç bakılmamış, onların hakları koruma altına alınmıştır. Bu haklardan en fazla yararlanan topluluk ise Ermeni cemaatı olmuştur. Osmanlı, Ermeni cemaatine gösterdiği hoşgörüyü belki de Türk soyunu oluşturan bazı topluluklara göstermemiştir. Ermeniler, bu hoşgörü altında yüzlerce yıl huzur içinde yaşamışlardır. Türk çocukları cepheden cepheye savaşırken, onlar sakin ve huzur dolu Türk yurdunda ticaret yaparak zenginleşmiş, sanat erbabı olmuşlardır.
Şu soru akla gelir: Acaba bağımsız bir ülke olsalardı bu kadar huzur içinde yaşayıp, devletlerini Selçuklu ve Osmanlı vatandaşlığındaki gibi sürdürebilirler miydi? Ermenilere "Sadık Millet" denmiştir. Ancak, gerçekten öyle miydi? Öyle olsaydı, devlet zayıfladığı zaman vatandaşı oldukları devletin yanında yer alırlardı. Osmanlı dağılma sürecine girdiğinde devleti sırtından vuran Ermeniler olmuştur. Türk milleti, ne büyük bir millet ki, yine de Ermenileri yok etmemiştir. Çünkü Türk milletinin düsturu, “Yaratılanı severiz yaratandan ötürü”dür.
Son günlerde moda olan ve kendini aydın yerine koyan bazı insanların Ermeni kardeşlerinden özür dileme kampanyasına değinmek istiyorum. Ben Türk milletinin bir ferdiyim ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım. Benim adıma özür dileme yetkisini sana vermedim, haddini bil.
Bir Ermeni ile aramda geçen bir konuşmayı paylaşmak istiyorum. Ermeni bir yazar olan Leon Panos Dabağyan, Ermeni asıllı bir Türk vatandaşıdır. Dabağyan, 1915’te yaşanan olayların aslında Türk Ermenilerinin değil, Kafkas Ermenilerinin bir hatası ve kışkırtması olduğunu, Türk Ermenilerinin bu olaylarla ilgisinin olmadığını söyleyip durmuştur. Konuşmasını, “Ermeniler sadık topluluktur. Geçmişte yaşanan olayları unutmamız gerekir, çünkü her iki taraftan da çok sayıda insan ölmüştür.” diyerek tamamladı. Bu sohbetten sonra Dabağyan ile ayaküstü konuşuyorduk.
Dedim ki: "Anlattıklarınıza katılıyorum, ancak bir sorum var. Türkler Ermenileri katletmemiştir, siz de diyorsunuz ki Ermeniler de Türkleri katletmemiştir, yani bir katliam yok, bir savaş hali var ve savaş halinde olanlar normaldir. Ancak, bizler Ermenilerin yaptığı zulümlerin acısının hala sürdüğü bir coğrafyada yaşıyoruz. Yüzlerce ağıt yakılmıştır bu zulüm hakkında. Ermeni çetelerinin kundaktaki bebekleri kaynar kazanlara atarak haşladıklarını, bu bebekleri annelerinin önüne koyup 'kuzu eti ye' dediklerini, genç kızları çırılçıplak soyarak süngü zoruyla oynattıklarını, kadınların göğüslerini altından keserek omuzlarından arkaya attıklarını, ellerine geçirdikleri Türk askerlerini diri diri çam ağacına asarak yüzdüklerine şahit olanlarla yaşadık. Bu anıları dinleyerek büyüdük. Ayrıca tüm bunların belgeleri ortadayken siz geçmişte olanları unutmak gerek diyorsunuz. Ancak güvenli bir şekilde tehciri unutamıyorsunuz ve bunu soykırım olarak değerlendiriyorsunuz. Üstelik tarih sahnesinden çekilmiş bir devletin faturasını Türkiye Cumhuriyeti'ne kesmeye kalkışıyorsunuz. Peki, biraz önce anlattığım olayları biz nasıl unutalım? Bu zulümler gibi Türk asker veya çetelerinin ya da yerli halkın Ermenilere yaptığı böyle bir işkence gösterebilir misiniz? Siz olsanız unutabilir misiniz?"
Dediğimde Dabağyan, yanında bulunan kılavuzuna dönerek, "Bu adamdan uzak duralım, bu tehlikeli." diye şaka ile karışık kaçamak bir cevap vermiş ve kızarmıştı.
Bu kadar acının içinde bulunan Türk milleti, eğer isteseydi Anadolu’da bir tane dahi Ermeni bırakmazdı. Aynı soruyu size soruyorum: Eğer bu işkenceleri Türkler Ermenilere yapsaydı, şimdi kıyametler kopmaz mıydı? Ne dersiniz?