Bugün 40'lı yaşlarını sürenler için Tommiks, Teksas, Zagor, Tenten, Red Kit denince gözler buğulanır,
Bir nostalji rüzgarı esintisini hissettirirdi. Zira önce televizyonun, ardından cep telefonunun gelişiyle onlara en bağlı hayranları bile bu eski çocukluk hatıralarını kitaplıklarının raflarında tozlanmaya bırakmıştı.
Ancak pandemide ilginç bir şey oldu. Başta Fransa olmak üzere, bu 40-50 yaş grubunun çocuklarının elinde de çizgi romanları görmeye başladık. Herkes pandemi sırasında neredeyse iki katına çıkan çizgi roman satışlarının pandemiden sonra "eski normal"e geri döneceğini düşündü, ancak ilgi azalmak yerine artıyor ve dünyaya da yayılıyor.
1940'lardan itibaren Karaoğlan ve Tarkan gibi karakterlerle geniş kitlelere ulaştı.
Çizgi romanda kendi tarzını oluşturan Türkiye'de de bu durumun yansımalarını görüyoruz. Yeni çizer ve yazarlar, yeni yayınevleri, yeni çizgi roman dükkanları giderek artıyor.
Bugün Baobab Genel Yayın Yönetmeni Doğan Şima ve İt çizgi romanının yazarı Oytun Yılmaz’la Türkiye'de çizgi romanın dününü, bugününü ve bu ilginin sebeplerini konuşuyoruz.
Dünya edebiyatında çizgi romanlar, artık klasikleşen ekoller sayesinde oldukça güçlü bir konuma geldi.
Günümüzde çizgi romanlar iyi bir kurmacada olması gereken her şeye sahip gibi görünüyor. Peki Türkiye'de geçmişten bugüne çizgi romanın durumunu nasıl görüyorsunuz?
Doğan Şima: İnternet ve televizyon öncesi dönem, dünyada çizgi romanın altın çağıydı çünkü kitlesel eğlence tüketiminde çizgi romanın tek rakibi sinemaydı. Ancak televizyonların evlere girmesiyle çizgi roman bu gücünü yitirdi, 90'lara kadar bir gerilemeye şahitlik ettik.
90'lar ve özellikle 2000'lerle birlikte ise çizgi roman üretiminde ciddi bir artış ve çeşitlenmeye tanık olduk. Bunun sebeplerine değil sonuçlarına odaklanırsak bugün kitaba talebin olgunlaştığı gelişmiş ülkelerde kitap okuma oranları düşerken çizgi roman okuma oranları artış eğiliminde.
Bu sırada çizgi romanda işlenen konular da hem çeşitleniyor hem de derinleşiyor.
Çizgi romanın üretildiği ve tüketildiği mecralar çoğalıyor; web comics, webtoon gibi formatlar ortaya çıkıyor.
Dünyaya paralel bir şekilde Türkiye'de de televizyon yaygınlaşana kadar çizgi roman çok güçlüydü, yani 70'lerin sonuna kadar diyebiliriz. Gazetelerde başlayıp sonra sinemaya bile uyarlanacak kadar popülerleşmiş Karaoğlan, Tarkan gibi çizgi roman serilerine bakarak bu dönemde bir Türk ekolü olduğu söylenebilir belki. O zamanlar Türkiye'deki ana tüketim İtalyan çizgi romanları olduğu için yerli üretim de bunları örnek almıştır daha çok. Tabii mesela özgün Abdülcanbaz gibi bir popüler çizgi roman örneğini de göz ardı etmemeli.
Çizgi romanın Türkiye'deki popülerliği televizyonun yaygınlaşmasıyla çok hızlı düştü.
belki 80 darbesi de hızlandırıcı bir rol oynamış olabilir, bilemiyorum. Sonra 90'larda çizgiyle hikaye anlatma işini mizah dergileri sürdürdü, ancak çizgi romanda dünyada görülen dönüşüm ve gelişim bizde yaşanmadı. Herhalde çizgi roman tüketiminin düşük olması da bu dönüşümü sınırlandırdı. Zaten dünyada da çizgi romanın dönüşümü üç büyük pazar olan ABD, Fransa ve Japonya'dan başlayıp diğer ülkelere yayılmıştı.
Çizgi romanda "Türk ekolü" nedir? Bundan biraz bahsedebilir misiniz?
D.Ş: Şu anda ülkemizde tüketim arttı, ancak üretim henüz artmadı. Dolayısıyla şimdilik bir Türk ekolünden bahsetmek olası değil. Henüz çizgi roman yapıp Türk okurlara satarak hayatını kazanan bir örnek yok elimizde, şartlar buna imkan tanıyacak hâle gelmedi. Manga ve webtoon'un popülerliği o tarzda üretilen bazı işlerin ortaya çıkmasına yol açtı; tüketim istikrarlı bir şekilde sürdükçe üretim de artacaktır ancak üretim artsa da bir ekol oluşacağını düşünmüyorum. Onun için bir endüstri oluşması gerek bence. Şu an çizgi roman yapmaya öykünenler için geçmişteki popüler yerli çizgi romanlar bir referans oluşturmuyor, böyle bakınca geçmişte bile bir Türk ekolünden bahsetmek mümkün mü diye pek emin olamıyorum açıkçası.
Baobab Yayınları olarak 2017 yılından bugüne hem yerli yazar ve çizerleri hem de dünyadan önemli çizgi romanları bizimle buluşturuyorsunuz. Çizgi roman yayıncılığının artı ve eksilerine baktığınızda geldiğiniz noktayı nasıl yorumluyorsunuz?
D.Ş: Son 10 yıla bakarsak Türkiye'de çizgi roman satışları, kitapçılardaki çizgi roman rafları, hatta çizgi roman dükkanları bile arttı. Bu artışı önceleri Amerikan comics'leri taşıyordu, son 4 yılda ise tüm dünyada olduğu gibi manga satışlarındaki patlama sürüklüyor. Tabii ki ekonomik durum, özellikle orta sınıfın satın alma gücünün düşmesi çizgi roman satışlarını olumsuz etkiliyor.
Baobab Yayınları olarak baktığımda hâlâ çizgi roman yayınlamaya, yıllık yayın adetimizi artırmaya devam etmemiz beni mutlu ediyor. Ancak sürekli artan maliyetler ve düşen kâr marjları yüzünden geleceği öngörmek ve proje üretmek çok zor oluyor.
Şimdiye baktığımda kesinlikle daha çok yerli çizgi roman yayımlamak isterdim ancak çizgi roman çizmek çok zaman alan, meşakkatli bir iş. 160 sayfa civarında bir çizgi roman için çizerin 1 yıl uğraşması oldukça olağan sayılıyor. Yerli çizgi romanların düzenli olarak üretilebilmesi için en azından bu harcanan emeğin bir şekilde finanse edildiği şartların ortaya çıkması gerek. Bu mümkün olmadığından, hâliyle ancak çizgi roman üretme hırsı olanlar buna cesaret edebiliyor ve üretim sınırlı kalıyor.
Çizgi romanlarla yolu henüz kesişmemiş okurlar için ne önerirsiniz?
D.Ş: Çizgi romana mesafeli olan okurlar için çizgi romanın yalnızca hafif bir okumalık veya sadece çocuklara hitap eden bir tür olmadığını, gayet sofistike ve tatmin edici örnekleri olan bir anlatı mecrası olduğunu vurgulamak isterim. Bu açıdan sinemadan çok farkı yok. Özellikle Japonya ve Fransa pazarlarında ortalama çizgi roman okurunun yaşı çok yükseldi, dolayısıyla yetişkinlere hitap edecek çizgi romanların sayısı da arttı. Bugün her tür beğeniye uygun çizgi romanlar bulmak mümkün.
Doğan Şima’nın vazgeçemeyeceği üç çizgi romanı merak ediyorum.
D.Ş: Bu soruya yayıncı olarak değil de okur olarak cevap vermeyi tercih ederim. Beni bir okur olarak en çok etkileyen üç çizgi roman: Maus, Corto Maltese serisi ve NonNonba.
Oytun Yılmaz: 'Çizgi Romanda Sinemada Yapamadıklarınızı Yapabiliyorsunuz' Yazar ve çizerler tarafında durumun nasıl olduğunu anlamak için bu yıl Kayıp Rıhtım'ın En İyi Çizgi Roman ödülünün sahibi olan İt'in yazarı Oytun Yılmaz'a dönüyoruz.
Çizgi roman yazma süreciniz nasıl başladı?
Oytun Yılmaz: Çizgi roman yapım süreci her işte olduğu gibi pratik gerektiriyor. Bu yüzden ilk olarak 10 ya da 15 sayfalık denemelerle çizgi roman yapmaya başladım. Bunlarda amacım hem çizgimi geliştirmek hem de izleyicide bir duygu oluşturabilmekti. Kısa bir iş yapmanın dinamiğiyle uzun bir iş yapmanın dinamiği çok farklı bu yüzden ilk işlerimde diyalog kullanmaktan uzun bir süre kaçındım.
Diyalog ve görsellerin birlikteliğini nasıl oluşturuyorsunuz? Hayatınızda sinemanın önemli bir yer tuttuğunu daha önceki söyleşilerinizden biliyoruz. Çizgi romanı sinemada yapamadıklarınızı yaptığınız bir alan olarak görmek mümkün mü?
Kaynak: Aposto Gündem