Sosyal medyanın insanların duygularını ve ilişkilerini nasıl yansıttığı üzerine düşündüğümüzde, bazen gerçek duyguların ve yaşananların yansıtılmadığını fark ediyoruz. Özellikle aşk, evlilik, çocuklar gibi konularda yapılan paylaşımların, aslında içerisinde birçok karmaşık duygunun gizlendiğini görebiliyoruz.
Kadınların eşleriyle olan ilişkilerini sosyal medyada abartılı bir şekilde paylaşması, uzakta olmadığı halde sanki çok uzakmış gibi romantik sözler yazması, aslında yaşadığı gerçek duyguları değil, bir imaj oluşturma çabası gibi görünebilir. Bu durumda, evlenememiş genç kızların veya zorlu evliliklerde mücadele eden kadınların gerçek duygularının anlaşılamadığını ve diğer insanların da bu durumu göz ardı ettiğini görebiliriz.
Annelerin çocuklarının resimlerini paylaşması elbette sevgi dolu bir eylem olsa da, boşalan kucakların ve içsel hüzünlerin fark edilmediğini görmek üzücü olabilir. Genç kızların evlilik konusunda dert yanması da, toplumun baskıları ve beklentileri altında yaşayanların gerçek duygularını yansıtıyor olabilir.
Sosyal medyada paylaşılan mutlulukların gerçekliği de sorgulanabilir. Herkesin sürekli mutluluk ve başarı hikayeleri paylaşması, aslında gerçek yaşamın yansıması olmayabilir. Nazardan korkma, Allah'tan korkma gibi ifadeler de, insanların içsel boşluklarını doldurma çabası gibi görünebilir.
Sonuç olarak, sosyal medya üzerinden yapılan paylaşımların gerçeklikten ne kadar uzak olduğunu anlamak için daha derinlemesine bir anlayışa ihtiyaç duyulabilir. İnsanların gerçek duygularını ifade etmekte çekingen olduğu, ve genellikle dış görünüşlerini ve imajlarını koruma eğiliminde oldukları düşünülürse, bu tür paylaşımların derin bir içsel çatışmayı yansıttığı da söylenebilir.