Çocukluğumdan beri hep hayran olmuşumdur ejdadın bıraktığı mirasa. Medreseler, Kervansaraylar, Hanlar Hamamlar, hele hele o ihtişamlı camiler. Selimiye’de büyülenmişimdir hep. Sultanahmet’in Ayasofya karşısında daha dik duruşu beni hep derinden etkilemiştir.
Bu saydığım eserler çok uzaklarda her insanın gitmesi belki de mümkün olmayabilir ama ejdadın bırkatığı eserler burnumuzun dibinde çoğumuzun haberi bile yok. Geçtiğimiz günlerde Hatay’ın Dörtyol ilçesinde ziyarette bulunuyorduk. Arkadaşlarımız bizi Payas kervansaray’ını gezmeye götürdüler.
Payas Kervansaray’ını daha önce hiç gezmemiştim. Aman Allah’ım kendime o kadar kızdım ki, bugüne kadar nasıl bu tarihi mekanı gezmem. Kervansaray’ın cami avlusundaki zeytin ağacı avluya açılan oda kapıları, heybeti ile duran camii büyülenmiştim. Kadir Aslan beyin Abdullah bey Asım bey hele bir resminizi alayım zeytinin dibine durun deyince kendime geldim.
Zeytin ağacının dibinde dururken ne düşündüm bilirmisiniz? Dadaloğlu’nun Payas kervansaray’ında bulunan zindanda tam onyedi yıl kaldığı rivayet edilir. Hemen bıraktım Kervansaray’ın çarşısını, hanını, hamamını, meydanını, panayır yerini, kapalı çarşısını, kaleden tarafa doğru yürüdüm. Burçlarda dalgalanan şanlı bayrak, ihtişamlı kale burçları, Burçlardan bakınca görünen Akdeniz’in muhteşem maviliği, kalenin çevresindeki su kanalı muhteşem bir eser. Kanalı görünce Dadaloğlu hasırın üstüne binmiş kendini rüzgara bırakarak surların dışına kadar uçmuş denir ya. Tam o uçtuğu yerde duruyorum.
Emri isgan geldi aşiret yasta
Gız gelin galmamış hep olmuş hasta
DADALOĞLUNA Hapis dereler Payas’ta
Ganat dakıp sur duvardan utçumu.
Ve kendi kendime Dadaoğlu’nun bu dörtlüğünü mırıldanıyorum. Dadaloğlu bu zindandan kurtulunca atına atladığı gibi Avşarların yaylasına yani Binboğa dağlarına doğru at deptirir. Güz aylarında bir akşamüstü Binboğa dağlarının eteklerine ulaşır. Avşar ellerinde bir hareketlilik var. Avşar elleri Çukurova’ya göç hazırlığındalar. Obaya yakın bir pınarın başına varır şurdan bir su içeyim derken bakar ki pınara bir Avşar kadını geliyor. Helke kollarında peçesi açık, başında siyah başörtüsü. Dadaloğlu anlar kadının başörtüsünden ki bu kadın yaslı bir kadın. Hemen geri çekilir pınarın yan tarafında bir taşın arkasına saklanır ve gözler. Kadın yaklaştığında bakar ki gelen hanımı Elbistanlı kızı Safiye. Bulanır Dadaoğlu acışır, dayanamaz, hiç olmazsa sesini duyayım bakalım beni tanıyacakmı? Kadın pınardan su dolduracağı anda,
Bacı bir su verde içeyim der.
Kadın bakar ki sakalları uzamış, beli kamburlaşmış, yaşlı bir adam. Hemen peçesini yüzüne kapatır birkaç adım geriye çekilir. Dadaloğlu hanımının tanımadığını fark eder ve çok üzülür, atının yanına gider, heybesindeki sazını alır oturur taşın üstüne pınarın başına, karşısında Binboğa dağları, pınarın başında yaşlı bir ceylan gibi duran ve kendini tanımayan hanımı görelim Dadaloğlu ne söyler:
Çok göresim geldi Binboğa seni
Ne hoş olun baharınan, yazınan
Dirgen dağı Koç dağının dengidir
Ördeklerin çığrışıyor gazınan
Aldı yüreğimi bir ince sızı
Geri varsak tanımaz ki el bizi
Sarız’dan aşağı Yalağın düzü
Sağmanların yayılırdı yozunan
Dadaloğlum sürdüm kırat getmeni
Benim bu davaya aklım yetmedi
Yirmi yıldır bu davamız bitmedi
Derviş Paşa duralaştı bizinen
Hanımı Dadaloğlu olduğunu anlar ve hasret biter. Payas Kervansaray’ını herkesin mutlaka görmesini arzu ediyorum. Özellikle çocuklarımıza mutlaka göstermeliyiz. Atalarımız nasıl bir teknoloji kullanmışlar, medeniyet nasılmış mutlaka görsünler.