"İLACIN BESİNİN, BESİNİN İLACIN OLSUN"
Hipokrat, asırlar evvel söylemiş bu sözü. Sağlıklı yaşamanın formülünü özetlemiş. Sağlıklı besinler üretin, sağlığınızı koruyun, demiş. Yani, sağlığımızı korumak da koruyamamak da yiyip içtiklerimize bağlı, demek istemiş. Fakat, ne yazık ki, toprağı olanlar bile üretmiyor artık sağlıklı besinleri. Hibrit tohumların, yapay gübrelerin ve tarımsal zehirlerin işgali altında topraklarımız.
İnsanların büyük bölümü, sağlığa zararlı gıdalarla beslenmekte ya da beslenmek zorunda bırakılmakta. Neleri yemesi, neleri yememesi gerektiğini öğrenip ona göre davranmayı bilmiyor çoğu kimse. Hangi gıdaların sağlıklı, hangilerinin zararlı olduğunu öğreten de, kendi kendine araştırıp öğrenmeye gayret gösteren de neredeyse hiç yok. Paketlenmiş, katkı maddeli, kimyasal ilaçlı, kanserojen ve aynı zamanda pahalı gıdaların kuşatması altında insanlık.
Bu konularda insanlara yol gösteren yaygın bir koruyucu hekimlik çalışması olmadığı gibi, zararlı besin üretenleri, havayı ve çevreyi kirleterek zararlı yaşam ortamları oluşturan kurum ve şirketleri engelleyen otorite de yok.
Bu yüzden kanser gibi tedavi edilemeyen hastalıklar, kalp-damar hastalıkları, solunum yolu hastalıkları, özellikle diyâbet, yani şeker hastalığı ve obezite çok arttı.
Koruyucu hekimliğe büyük önem verilmesi gerekiyor. Koruyucu hekimlik tam anlamıyla uygulansa, insanlara nasıl beslenmeleri gerektiği öğretilir. Hipokrat'ın asırlar önce dediği gibi gerçek ilaçlarının yiyecekleri sağlıklı doğal besinler olduğu bilincine ulaşmaları sağlanır. Katkı maddeli gıda üretimine son verilir. Yem sanayiinde kullanılan 'gdo'lu mısır ve soya ithali yasaklanır. Kurum ve şirketlerin havayı ve çevreyi kirletmesi engellenir. Tarım alanlarında ve bahçelerde zehir ve yapay gübre kullanılmasının önüne geçilir. Kendi tohumlarımızı kendimiz üretir, pahalı hibrit ithal tohumları satın almayız. İnsanlar dar alanlarda beton binalara mahpus gibi tıkıştırılmaz. Yeşil alanlar ve ağaçların boyunu aşmayan bahçeli evler çoğalır. Geçmişte atalarımızın yaşadığı gibi doğal ortamlarda doğal gıdalarla beslenerek yaşarız.
Bütün bunlar gerçekleşmiyorsa, koruyucu hekimlik çalışması önemsenmiyor ya da yapılmıyor demektir; hastalıklar artmaya, hekimlar de hastanelerde hasta beklemeye devam edecek demektir.
Devletler koruyucu hekimliği yaygınlaştırmıyor, insanlarının sağlığını düşünmüyorsa, biz insanlar kendi sağlığımızı düşünmek, bilinçlenmek, her şeyden önce besinimizi ilacımız, ilacımızı besinimiz yapmak zorundayız. Bunu yaparsak ve daha temiz ve doğal ortamlarda yaşamaya dikkat edersek özellikle kanser, kalp-damar rahatsızlıkları, solunum yolu rahatsızlıkları, diyabet, obezite gibi hastalıklardan kendimizi korumuş oluruz. Hastane kapılarına yığılmaktan, sürekli hap yutturulup "hapı yutmak"tan kurtuluruz!
Sağlıklı olmak ve hastalıklara yakalanmamak için uymamız gereken önemli bir ilke de şu: "Sofradan erken kalk, acıkmadan yemek yeme." İbn-i Sînâ'nın asırlar önce söylediği bu söz, sağlıklı yaşamın en önemli sırlarından biridir.
Peygamberimiz (s.a.v.) de fıtrata uygun yaşamanın, acıkmadan yememenin, az yemenin, haftada iki gün oruç tutmanın, zaman zaman bir süre aç kalmanın ve sağlıklı beslenmenin önemine sık sık vurgu yapmıştır. Her Ramazan geldiğinde şu sözü çok duyarız ve büyük harflerle yazılmış olarak meydanlarda ya da minâreler arasında asılı olan mahyalarda çok görürüz: "Oruç tut, sıhhat bul."
Geçmiş tecrübelerden de anlaşılıyor ki, sağlığın başı fıtrî ve doğal yaşamdır. Devletler bunu sağlamıyorsa biz insanlar her açıdan sağlıklı bir hayat yaşamak için elimizden geldiği kadar fıtrî ve doğal yaşamayı öğrenmek ve bu konuda çaba göstermek zorundayız.
Zararlı besinleri koyma ki karnına, sonra hastalıkları def etmek güç olur.
*Çok gerekli olmadıkça ilaç kullanma. /İbn-i Sînâ
{Çok gerekli olmadıkça ilaç kullanmak zararlıdır. Basit rahatsızlıklar için hastane kapılarına yığılmak yanlıştır. Bunları evde çözmeyi öğrenmek mümkündür. Bunun için okumak, araştırmak, sormak, danışmak, öğrenmek, vücudunu tanımak-anlamak gerekir.