Bu yazı 18.05.2010 tarihinde saat 23.00'da tuşlanmaya başlanmıştır. CHP Kurultayına 4 gün vardır. Yazının maksadı 3-5 ay sonra ya da 3-5 yıl sonra ortaya çıkacak gerçekleri tahmin etmeye çalışmaktır.
1995 yılında CHP ile SHP birleşirken "YEŞİL OSMANİYE" Gazetesinde 9. Sayıda başlayıp 12. Sayıda biten “Üç perdelik birleşme senaryosu” başlıklı yazımı şöyle bitirmiştim: Görüldüğü gibi birleşen ve birleşmeyen bütün “anti halk” partileri için bir tek ortak payda vardır. “Kendi çıkarları”… Fakat sonuç ne olursa olsun önümüzdeki yıllar yeni ayrılıklar ve yeni “solumtrak, halkımsı, demokratikçe” partiler getirmesini girmekle mutlu ve umutlu olduğumuz Avrupa Birliği'nin Noel Babasından rica ediyoruz. O gün geldi. CHP'nin başarısı kendinden menkul Genel Başkanı Deniz Baykal esrarengiz bir şekilde istifa etti. Şimdi bu satırları okuyanlar ”Hoppala neresi esrarengiz, her şey ortada, nerede ve kimler tarafından hazırlandığı belli olan bir kaset komplosu ile istifaya mecbur kaldı” diyecekler. Bu sadece kamuoyunun inanması istenen görüntüsüdür. Bu olay bir komplo ise Deniz Baykal'ın istifa etmesi gerekmezdi. Neredeyse elli yıldır politikanın içinde olan Baykal adeta “çarpışa çarpışa savaş alanını terk eden komutan” edasıyla bir basın toplantısı yapıp “ununu eleyip eleğini duvara asmaz”dı. Basın toplantısında “düşerken son gayretle bir yumruk daha atan boksör” gibi Hükümete karşı “elindeki son barutu harcayıp” köşesine çekildi. Avukat olduğunu bildiğimiz, tanıdığımız Baykal bu olayın gerçekten Hükümet tarafından yapıldığına inansaydı, önce soluğu savcılığın kapısında alır, hukuk mücadelesi başlatırdı. Daha sonra Meclis Kürsüsünden salvolara başlar, dünyayı Ak Partiye ve Başbakana dar ederdi. Dikkat edilirse Baykal “bu yalandır” demedi, “yapmadım” demedi, sadece “komplo” dedi,” insanların yatak odası” dedi ve derin bir “deniz”e daldı. CHP üst düzey yöneticilerinin Genel Başkanlarına sahip çıkmak adına savurdukları ilk günün şimşekleri çok keskin çaktı, gök gürlemesi bayağı yüksek perdeden çıktı ama arkasından damla düşmedi. Vay efendim neymiş Hükümet olayı daha önceden bildiği halde özel bir günü beklemişmiş. Hükümet Anayasa Mahkemesine gitmek üzere olan CHP'den korkmuşmuş. Bu arada olaya sos olsun diye Mustafa Sarıgül tarafından yaptırılacağı ortaya atılan bir suikast iddiası vardı, pek çabuk gerçek anlaşıldı ama o esip gürleyen CHP ağır toplarının barutları ıslak çıktı. Bir özür dilemek nezaketinde bile bulunmadılar Sarıgülden.
Gelelim işin özüne; Bu gerçekten bir komplodur. Ancak komplonun içinde bizzat CHP mensupları vardır. Komplo Deniz Baykal'ı koltuktan kaldırma operasyonudur. Bu gerçek bir gün ortaya çıka(rıla)caktır.
Komplonun düzenlenme gerekçeleri (senaryoları):
1-Şu anda neredeyse halkının yüzde 99,9'nun CHP'li olduğu, lise öğrencilerinin bile delege gibi CHP kurultayına gitmek için araç kiraladığı, Deniz Baykal'ın memleketi Antalya'nın bir ilçesinde görev yapıyorum. Bu ilçenin CHP'li ileri gelenleri ile “süper komplo”nun ortaya atılmasından sadece bir hafta önce bir piknikte beraber oldum. Bütün CHP'lilerin olduğu ortamlarda olduğu gibi beş sohbet konusunun dördü CHP övgüsü, Ak Parti yergisi idi. Ben zaman zaman “halının altı”na bakmaya çalışıyor ve onların “samimiyetlerini suiistimal” ediyordum. Tarihin tozlu raflarından Deniz Baykal ile ilgili anılar iniyordu ve o anlardan birinde flaş çaktı: “Adama git diyoruz, gitmiyor ki!” Alın size “kaymaklı ekmek kadayıfı.” Afiyet olsun. Deniz Baykal'ın güçlü olduğu bir durumda karşısına çıkacak hiç kimse başarılı olamaz. Kurultaydan aylar önce bayrak açacak enayi ise kesinlikle “yolunmuş kaz” haline getirilirdi. Ama Kurultaya on beş gün kala Baykal punduna getirilmiştir. Anlaşılan bazı CHP'li “dosya”cılar boş durmamışlar “deniz” gibi dosyaları/kasetleri hazırlamışlar ve hazırlıkların “kemal”e erdiğini anladıkları gün servise sunuvermişler.
2-Anayasa değişikliği oylamalarında bir maddeyi düşürerek “ayaklarına kurşun sıkan” Ak Parti karşısında gerçekten “anayasal hezimet”e uğrayan CHP Anayasa Mahkemesine gitse bile basından öğrenilen itiraz gerekçelerine bakılırsa bu defa istediği kararın çıkmayacağının farkında. Oylama süreci içinde “Anayasa Mahkemesi”ne gideceklerini açıkladıkları için bu sözlerinden dön(e)meyecekler. Eğer Kurultaydan sonra mahkeme kapısında yaşanacak “anayasal fiyasko”nun faturası Deniz Baykal'a ödetilmek istense bunu düşünenler “avuçlarını yalar”dı. Boşuna dememişler; “Kurt dumanlı havayı sever!”
3-Azla yetinmeyi sevmeyen bir milletiz. Timur Asya ile yetinmemiş gözünü Avrupa'ya dikmiş, Beyazıt Avrupa yetmez demiş Asya'yı istemiş. Ama Ankara Ovası ikisine de dar gelmiş. Ne olurdu sanki biri Asya'da kalsa, diğeri Avrupa Birliğini o tarihte kursaydı? CHP içinde herkes yükseldiği yeri Baykal'a rağmen yeterli görmezse ne olacak? Bay kal gidecek, Bay kalmayan gelecek. E, yukarıda yazdık; Gitmesini bilmezsen, götürürler.
4-Açıkça dillendirmeseler ve açıktan küçümseseler bile Mustafa Sarıgül korkusu bütün CHP'yi sarmış durumdadır. Anayasa Mahkemesinin başvuruyu haksız bulması ve referandumun sonucu değişikliklerin kabulü yönünde olması halinde CHP yüzde on'un altında kalır ve bir daha toparlanma mümkün olmaz. Böyle bir sonuç için “günah keçisi” bu günden hazırlanmıştır.
Bundan sonra neler olur tahminleri (senaryoları):
1-Komployu ortaya çıkarmak Hükümetin görevidir deniyor. Doğrudur, değilse bile öyledir. Değilse bile bundan sonra boynunun borcudur. Ama her şeyden önce CHP'li “dosya”cıların işidir. Eğer o dosyacılar olayın tarafı ise diğer CHP'liler tarafından “bertaraf” edileceklerdir. Dış cenahtan Hükümet, iç cenahtan CHP dedektifleri bu olayı ortaya çıkaracaklardır. Eminim hükümet bu işi seve seve yapacak, ama CHP dedektiflerinin “deniz”de boğulmalarından korkarım.
2-CHP seçmeni Deniz Baykal'ın “karizması”na hayrandı. Basın toplantısında gözyaşları sel oldu. Yerine gelen çok uzun yıllar “deniz”de kulaç atacak. Baykal'ın yerine ondan daha dirayetli kimler geldi, geçti. Şimdi hepsi emekli birer dede. Kimse onun yerini dolduramaz ve CHP bir daha “deniz” yüzü göremez.
3-CHP devletçi statükonun sol temsilcisidir. Sağ statükoyu AP/DYP temsil ediyordu. Mehmet Ağar azıcık statükonun dışına çıktı, taban darmadağın oldu. Yeni genel başkan (adayı) farklı bir CHP vaat ediyor. Yani statükonun dışına çıkacağını ilan ediyor. Açıkça sonun başlangıcını açıklıyor.
4-Adaylığını açıklayan yeni “lider” seçilirse statükocular ile diğerleri yol ayırımına gelecekler ve statükocular kemikleşmiş CHP'de kalırken diğerleri kendi partilerini kuracaklardır.
5-Belki ömrümüz yetmez de göremeyiz. Biraz da hayal kuralım: Yıl 2023, Cumhuriyeti kuran parti (!) hala statükoyu savunmakta ve bütün anayasa değişikliklerine rağmen hala yüzde on beş oy oranını aşamamaktadır, yavru CHP'ler iki misli oy almaktadır. 29 Ekim 2023 günü bayram mesajı yayınlayan CHP'nin 75 yaşındaki genç (!) Genel Başkanı 1946 yılında kendilerinden ayrılan Demokrat Partililerin törenle partiye geri döndüklerini ve böylece daha güçlenmiş bir şekilde iktidarın en güçlü adayı olduklarını açıklayacaktır.
Nur içinde yatsın, Mehmet Akif soruyordu: “Tarih tekerrürden ibarettir derler, ibret alınsaydı tekerrür eder miydi hiç?”