Bir zamanlar bu yerde şirin bir şehir vardı
Suları coşkun akar her tarafı yıkardı.
Tüm evlerin süsüydü portakal bahçeleri,
Çiçeğinin kokusu kaplardı caddeleri.
Güler yüzlü insanlar birbirine giderdi,
İki gün görmediği dosta sitem ederdi.
Kendi oyunumuzu hep kendimiz kurardık.
Bilmeceler sorarak kafamızı yorardık.
Ayak topu oynardık, turunçtandı topumuz,
Bir turuncun peşine koşar idik hepimiz.
Eğer rüzgar az ise tırmanırdık yokuşu.
Elimizde kasnaklı bazı bazı cinkuşu.
Hava yağmurlu ise köküçleri saplardık,
Dağılırdık kırlara alıç, yemşen toplardık.
Binmecine olurdu bizde çellik oyunu.
Yenilenin çok zaman sıkılırdı boyunu.
Bazen çiğdem deşmeye çıkar idik dağlara,
Üzüm koparmak için dikilirdik bağlara.
Bir çemberin peşinden dere tepe aşardık.
Yokluk, yoksulluk vardı, ama mutlu yaşardık.
Yaylalara çıkınca cızzan yapıp binerdik,
Gıcırtısı zevk verir düşene dek dönerdik.
Hızlı dönmesi için sert olurdu kiriştek,
Gaytanı dolamadan biraz mumlamak gerek.
Kırlara gidilirdi, serilirdi hasırlar,
Hasırlara oturup, yoğrulurdu kısırlar.
Yoğrulan kısırları herkes neşeyle yerdi,
Tekrar buluşmak için bir gün tayin ederdi.
Keşikle yapılırdı ufak çaptaki işler,
Yarenlik yapılırken keyfe gelip gülüşler.
Hiç kimseyi üzmezdi hiç kimseyi kırmazdı,
Zaten kimse üstünde çok ta fazla durmazdı.
Herkes yaşına göre söz alıp konuşurdu,
Yazlık sinemalarda sevenler buluşurdu.
Aile yerindeki sevdiğine bakardı,
Nabzı çok hızlı atar ateş olup yakardı.
Biraz varlıklı olan fayton ile gezerdi,
Hiç kimse kıskanmazdı gören maşallah derdi.
Parke yolda nal, sesi sanki şarkı bestesi.
Beş kuruşa giderdi sümbül, nergis destesi.
İstasyon caddesinde ulu çınarlar vardı,
Bütün kuşlar toplanıp dallarına konardı.
Parktaki tas gülleri dallarında solardı,
Çocuklar bahçelerden caneriği yolardı.
Evlerde toplanırdık masal dinlemek için,
Pür dikkat kesilirdik iyi anlamak için.
Bazen masal içinde türküler söylenirdi,
Sade çocuklar değil dinleyen eğlenirdi
Havalar ısınınca Karaçay'a giderdik,
Bazen huysuzluk yapıp yolda kavga ederdik.
Bildiğimiz duayı okuyup yarışırdık,
Çürüktaş'a varmadan yeniden barışırdık.
Karaçay'ın suları yine böyle serindi,
Çürüktaş'ın göleti boyum kadar derindi.
Arkadaşlar kayadan tepe üstü atlardı
Soğuyan karpuzumuz ortasından çatlardı.
Ne güzelim bahçeler ne dar sokaklar kaldı
Güzelliğin yerini beton binalar aldı.
Enver ÜSTE