Yıllarca kendi kendime söylenip durdum. Neden zamanında bu türkülere, bu kültüre sahip çıkılmamış diye. Sonrada kendime; kim çıkacak sen sahip çık diye ve sahip çıkıyorum ama gücüm yetmiyor, tıkanıyorum bazı yerlerde. 1970’li yılların sonunda Ceren ve Senem adlı iki türküyü derlemeye kalktım. Hiçbir metod yok, kalıp yok, kriter yok, kaynak kişileri konuşturdum bende yazdım. Aklımı seveyim ki yazdıklarımı muhafaza etmişim.Yirmi yıl sonra bana gerek oldu.
Ceren türküsünün hikâyesini yazarken kaynaklardan bazıları, Ceren’in Gavurdağları’nın vazgeçilmez av hayvanı bir geyik türünün balası olduğunu, kimisi dağda yaşayan eti lezzetli bir av hayvanı olduğunu söyledilerse de türkünün sözlerindeki manaları ile uyuşmuyordu. Kaynaklarımdan 1927 Kumarlı köyü doğumlu Ümmet Mustafa lakaplı Mustafa İmadoğlu, Hacı İrbehem lakaplı İbrahim Özer ve Karatepe köyünden Göde Veli lakaplı Veli Hiçyılmaz hikâyeyi sanki sözleşmişcesine “Ceren’in” Ali adında bir delikanlının sevdiği kıza verdiği takma isim olduğunu , türküde geçen ceren kelimesinin aşığın maşuğuna takma adı olduğunu öğrenince rahatlamıştım. Anlatılan hikâye ile türkünün sözleri birebir örtüşüyordu. Hikâye Gavurdağlarında bir köyde yaşanmıştı. Sizlerle hikâyeyi değil türküyü paylaşmak istiyorum. Türkü toplam sekiz dörtlükten ibarettir ve Osmaniye ve yukarı Çukurova’ya ait bir türküdür.
Hikâyeyi yazınca TRT repertuvarında bu türkünün Kilis türküsü değil, Osmaniye türküsü olduğunu, yörede bilinen ve halen yaygın olarak oynanan bir halayının olduğunu, sekiz dörtlüğünün ve çok detaylı birde hikâyesinin bulunduğunu yazdım OFAD adına. Aradan bir ay geçti telefonla aranıyorum, telefonun ucundaki adam kendisinin TRT müzik dairesi başkanı olduğunu, TRT repertuvarında beş bin eser arasında Ceren diye bir Kilis türküsünün bulunmadığını, ancak yazınızda belirttiğiniz özelliklerin ilginç olduğunu, hikâyenin ve bütün dörtlüklerinin TRT ye gönderilmesi halinde Osmaniye türküsü olarak değerlendirilebileceğini söyledi. Ben, inanmamıştım ama doğru çıktı.
Konu ile ilgili sevindirici bir gelişme daha oldu, Hemiteli şair Seyfi Metin bey 1949 yılında Andırın’da Mustafa Demirkıran adlı bir kişiden bu türkünün Yaşar Kemal tarafından derlendiğini getirmezmi işte o zaman daha çok sevindim. Ceren türküsünün yörede bilinen Yaşar Kemal’in de derlemesi ile bire bir örtüşen dörtlüklerini sizlerle paylaşmak istedim
Ceren çıkmış eşikliğin daşına
Güneş değmiş kemerinin gaşına
Ceren değmiş onüç, ondört yaşına
Seherde karşıma çıktı bu Ceren
Aklımı başımdan aldı bu Ceren
Şu Ceren’in sulağına varmalı
El bağlayıp divanına durmayı
Şu güzeli sevdiğine vermeli
Seherde karşıma çıktı bu Ceren
Aklımı başımdan aldı bu Ceren
Şu Ceren’in sulakları sekili
Sekisinde gülü reyhan ekili
Mor belikler birbirine sokulu
Seherde karşıma çıktı bu Ceren
Aklımı başımdan aldı bu Ceren
İnem gidem şu dağlardan aşağı
İki bacı çifte bağlar kuşağı
Bize derler Çukurova uşağı
Seherde karşıma çıktı bu Ceren
Aklımı başımdan aldı bu Ceren
Şu Ceren’in sulakları gayalı
Gayasında selvi söğüt dayalı
Şeker yemiş dudakları boyalı
Seherde karşıma çıktı bu Ceren
Aklımı başımdan aldı bu Ceren
Ceren gider seke seke döleğe
Kahır ettim senin için feleğe
Eşini görmedim benzer meleğe
Seherde karşıma çıktı bu Ceren
Aklımı başımdan aldı bu Ceren
Atar sarpa kendisini naz edere
Döne döne arkasından naz eder
Yanar yürek içerimde köz eder
Seherde karşıma çıktı bu Ceren
Aklımı başımdan aldı bu Ceren
Ağca Ceren gel yanıma gelsene
Derman eyle ilacımı versene
Ben ağlıyom keyif edip gülsene
Seherde karşıma çıktı bu Ceren
Aklımı başımdan aldı bu Ceren